Karıştırmamak lazım…
“Saklamak” ile “saklanmak” arasında tek bir harf var gibi görünse de yazarken, okurken tek
bir harften çok daha fazla anlam, çok daha fazla içerik vardır aslında…
Siz siz olun, saklanmayın!
Ama yine siz siz olun, saklamayı iyi öğrenin…
Ben saklanmadım hiç…
Yüreğim elimde yürüdüm… Arkama bakmadan sürdüm kendimi puslu, izbe karanlık
sokaklara… Otururken bir köhne köşede, sırtımı duvara vermedim, yüzümü kapıya
dönmedim…
Ben, birşeyin ardına da saklanmadım… Ne bir perdenin, ne bir gücün, ne bir tentenin…
Ama ben hep sakladım…
Hayatta, benim olan, benimle paylaşılan, bana sunulan ne varsa, sakladım…
Sevdaları yüreğimde sakladım…
En sivrisini bile… Battı, yürek duvarlarıma… Battıkça kanattı, kanattıkça acıttı… Ama
sakladım…
Sırları küçük dilimde sakladım…
Demedim, kızsam bile… İçime oturdu bazen, demedim kimseye… Sırrını veren, sırrını
suratının orta yerine hakettiğinde bile demedim…
Yolları sakladım belleğimde…
Sakarlığıma inat… 10 kere gitmeden bir adresi bulamayışıma inat, sakladım… Yolları yarım
yamalak sakladım, ama sakladım…
Denizleri sakladım. Çocukluğumdaki gölleri…
Kıyısına geldiğimde ittikleri oldu beni… Düştüm. Derine, en koyu lacivertine kadar indim…
Kim itti beni biliyordum, ama sakladım…
Balıklara, yosunlara bile demedim, sakladım.
Bin ihanete tanıklık ettim belki… Bin kere sustum. Bin dili kemiksizle konuştum, onlara ne
dediğimi, ne ettiğimi herkesten sakladım…
Yüreksizler gördüm… Hazımsızlar, inatçılar, görgüsüzler, huysuzlar, hırsızlar gördüm…
Dedim diyeceğimi yüzlerine de öteki herkesten sakladım…
Ben bir kendimi saklayamadım kendimden…
Bir kendime dediğimi saklamadım kimseden…
Bir kendi sevdama ettiğim küfrü, kendi bahtıma küstüğümü, kendi doğruma direncimi
saklamadım kimseden…
Ben, bir kendimi saklayamadım kimseden…
Pişmanlığım bunadır.