KAYYIM ATANMASI VE DEVLETİN RİSKLERİ,
Kayyum ; Sözlük anlamına göre bir malın yönetilmesi veya bir işin yapılması için görevlendirilen kimsedir.
Kayyım tayini;Ceza Muhakemeleri kanunumuzda (CMK) ayrı Türk Ticaret Kanunumuzda (TTK) ayrı düzenlenmiştir. C.M.K.133. Mad.’de Yönetim Kayyımı tayini ele alınmış ancak burada CMK 133/4 de sayılan katalog suçlar (Silah kaçakçılığı,özel zimmet suçu,kaçakçılık suçlarından bazıları,kasten orman yakma,kasten öldürme,işkence,cinsel saldırı,çocukların cinsel istismarı,uyuşturucu ticareti,devlet güvenliğine karşı suçlar v.s.) suçun şirketin faaliyeti içersinde işlenmesini ön şart olarak öngörmüştür.
CMK 133 mad.’nin uygulaması istisnadır. Uygulamada koruma tedbiri yöntemi , şirket için kayyım tayini kararının soruşturma aşamasında cumhuriyet savcısının talebi ile sulh ceza hakimliği ve kovuşturma aşamasında da tarafların talebi veya re’sen mahkemece karar verilebilir.
Gerçekte CMK 133.mad.’de düzenlenen şirket yönetimi için kayyım tayininde aranan şartlar oldukça zordur. Kanun koyucu iki türlü kayyımlık öngörmüştür; birincisi denetim kayyımlığı ve ikincisi yönetim kayyımlığıdır. Kanun koyucu her iki kayyımlık için de aynı iki ön şart aramıştır. Şartlardan birisi; CMK m.133/4’de sayılan suçlardan (katalog suçlar) en az birisi ile ilgili başlatılan soruşturma veya iddianamenin kabulü ile başlayan kovuşturma sürecinde, suçun bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığıdır.
Bu Şirketlerin ortaklık yapısının ne olduğu . kimler tarafından kurulduğu önemli değildir. Hatta şirkette kamu ortaklığı da bulunabilir.Yabancı Şirkette olabilir.önemli olan, hukuken kabul görmüş bir ortaklık yapısının varlığıdır.
Yönetim için kayyım tayini katalog suçlardan birisinin şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu yani işlenmeye devam etmesi anlamını taşımaktadır. Bu hususlar olmazsa uygulanacak hukuk CMK nın şartlara göre CMK m.123, 127 veya 128 mad.yer alan fiili el koyma , bu kararı sulh ceza hakimliği verir, diğeri ise kaydi elkoymadır ve bu kararı ağır ceza mahkemesinin oybirliği ile vermesi gerekir.
Bu iki maddenin kapsamına girmeyen ve faaliyetlerini sürdüren şirketlerin fiili veya kaydi elkoyma tedbiri suretiyle zarara uğramaması, faaliyetlerini sürdürebilmesi için, kayyım tayininde ikinci şart olarak aranan maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olma kıstasının somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediğine bakılmalıdır. Suçsuzluk/masumiyet karinesi ve yargılama süreci devam ettiğinden kanun koyucu, iddiaya konu suçun şirket üzerinden işlenmeye devam edilmesinin durdurulmasını düzenlememiş, yalnızca maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olması halinde şirket yönetimi için kayyım tayininin mümkün olabileceğini ifade etmiştir. Kanun koyucu, şirketin faaliyetlerine devam etmesini ve şirket işlerinin yürütülmesini hedeflemiştir.
Kayyımı tayin eden mahkeme atama kararında; yönetim organlarının karar ve işlemlerinin geçerliliğini yalnızca kayyımın onayına bağlı kılmışsa şirkete denetim kayyımı, yönetim organının yetkilerinin tümü ile kayyıma vermişse yönetim kayyımı atandığı kabul edilecektir.Yani Şirketin Yönetimini üstlenen var olan yöneticiler faaliyetlerine aynen devam edecekler ancak aldıkları önemli kararlar hakkında denetim kayyımının onayı alınacaktır.Burada ayrım şudur.Yönetim kayyımı atanmasındaki esas atanan şirketin iştigal konusunu tam ve profesyonelce bilmesi gerektiği halde Denetim kayyımında sadece yapılan işler hakkında bu kadar pro fesyonel bilgi gerektirdiğine önem vermemektedir.
O zaman ,şayet şirket profesyonel yöneticilere teslim edilmişse doğru olan Yönetim kayyımı değil denetim görevini yapan kayyımın atanmasıdır.Dolayısiyle atamayı yapan mercie bu seçimi yaparken büyük görev düşmektedir.
Kayyımın tarafsızlığı da çok önemlidir.Şirketin denetimi ve idaresi sırasında tarafsızlığını bozabilecek hiçbir eylem veya işlemde bulunmamalıdır. Hakim veya mahkeme; şirketle olan ilişkisi veya husumeti nedeniyle tarafsız edemeyeceği anlaşılan bir kişiyi, ya kayyım olarak atamamalı veya bu durumunu tespit ettiğinde kayyımın değiştirmelidir. Çünkü kayyım öncelikle görevini; tarafsız, şirketin yararlarını korumak ve hukuka riayet etmek zorundadır.
Kayyım görevini ifa ederken kesinlikle şirkete zarar vermeyecek sadece getiriliş amacı CMK 133/4 Mad. suç olarak sayılan fiillerin şirket faaliyetleri içersinde yapılmasını engellemelidir. şirketin faaliyetlerinin durdurulması, sekteye uğratılması veya değiştirilmesi,kadrolarının dağıtılması,başka bir siyasi amaç için kullanılmasına göz yumması olmamalıdır. Şirketler halka açık,SPK ya kayıtlı olabilir,şirketin profesyonel piyasalardaki itibarı zedelenmemeli aksine iyi performans ve dolayısiyle karı artırmak amacı gütmelidir. Aksi halde, kayyımın hukuki ve cezai sorumluluğu gündeme gelecektir.
Bir koruma tedbiri olan şirket için kayyım tayin kararının, asıl şirket sahipleri veya yönetim kurulları tarafından şayet kayyımın vasıflarında eksiklik,tecrübesizlik,tarafsızlığında şüphe v.s öngörüyorlarsa, CMK .267 ve 268 mad.uyarınca bu karar itiraz edebileceklerdir.
Kayyımlar da TCK. 6/1-c mad.ye göre “kamu görevlisi” sayılır. Her iki tür kayyım da görevini titizlikle yapmalıdır.gerekirse kendisine bağımsız danışmanlar tutmalıdır.Hatta Kayyımın faaliyetlerinin tamamı Bağımsız denetçilere ve denetimlere açık olmalıdır.Kaldıki denetçilerin vereceği raporlar çerçevesinde görevlerinden alınmasına,şahsi sorumluluklarına gidilme yolunun da açılması gerekir.
Yargılama sonunda iddiaya konu suçla ilgili veya bu suçun şirketin faaliyetleri çerçevesinde işlendiği konusunda yeterli delile ulaşılamadığı tespit edilmiş veya suçun hukuki niteliğinin değiştiği anlaşılmış, yani iddiaya konu suçun CMK m.133/4’der sayılan suçlardan olmadığı sonucuna varılmış veya iddiaya konu suçla ilgili kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilmişse, bu durumda şirket bütçesinden kayyıma ödenen ücretlerin kanuni faiziyle birlikte Devlet Hazinesi tarafından şirkete iadesi gündeme gelecektir
Dolayısiyle, kovuşturma aşamasında uygulanan CMK 133 mad., yalnızca şirketin kontrol altında tutulmasına ve iddiaya konu suçun bu şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmesinin önlenmesine hizmet edecektir. Bu da, CMK m.133/1’de öngörülen “maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olması halinde” şart ve amacına hizmet etmemektedir. Ceza yasamızda başta belirtmiş olduğumuz üzere istisnai bir yol olarak tercih edilen bu düzenleme yasada çok eksik ve uygulamadaki tecrübesizlik nedeniyle yetersiz bir hüküm olarak kalmıştır.Bu nedenle günün koşullarına uydurulmalıdır.
Burada esas olan Anayasa m.35’de düzenlenen ve bir temel hak olarak kabul edilen mülkiyet hakkının güvenliğinin korunmasıdır.Burada devamla Anayasa m.48’de düzenlenen çalışma ve sözleşme hürriyeti, yani hür teşebbüs ve serbest piyasa; beraberinde istikrarı ve müteşebbislerin güvenliğini de öngörür. Mülkiyet hakkına ve özel teşebbüse yasa ile getirilecek sınırlamaların Anayasa m.13’e uygun şekilde düzenlenmesi ve dolayısıyla bunlardan ceza yargılaması ile ilgili olanların da netleştirilmesi, yani sınırlama sebep, şart ve kurallarının muğlaklığının önüne geçilmesi ve sınırlamaya ilişkin karar ve tasarrufların denetime açık tutulması gerekir. Ancak bu yöntemin tatbikinde, Anayasa ile kişiye sağlanan güvenceler dikkate alınmalı ve malvarlığı üzerinde genel elkoyma ile müsaderenin yasak olduğu unutulmamalıdır (Anayasa m.38/9).
Buradan çıkacak en önemli husus verilen kayyım kararının ileride telafi edilmesi çok zor olan sonuçlara mahal vermemek yani söz konusu katalog suçlarının suç ile şirket arasında kurulması gereken illiyet bağında kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunduğunu gösteren somut delile ulaşılmalı, kuvvetli şüphe için en azından iz ve emarelerin varlığı tespit edilmelidir. Suç ile şirket faaliyetleri arasında illiyet bağı net bir şekilde kurulmuşsa ve işlendiği iddia edilen suçun devamı son bulmuşsa, bu durumda CMK m.133’ün tatbiki değil, şartlarının varlığı halinde CMK m.123 veya 128’in tatbiki gündeme gelecektir.
Bu konu eski bir hukuk maddesinin hemen hemen ilk uygulamasıdır.
Saygılarımla,Av.Talat Güneş