Batı Karadeniz de 35 Km.kesintisiz kumsalı bulunan doğal SİT alanı ilan edilen sahile, İĞNEADA NÜKLEER ENERJİ SANTRALİ YAPILMASINA dair verilen Hükümet kararına karşı ilerde doğacak tehlikeler için hukuk çerçevesinde güvencemiz nelerdir;
Karadeniz’e kıyıdaş Devletlerin nüfusu takriben 180 Milyon dur.Bu topluluk çevre sorunlarını göz ardı etmeleri büyüyen Karadeniz kirliliğini önlenemez hale getirmiştir.Kıyıdaş ülkelerin fosfor,inorganik azot,petrol,cıva,nükleer madde gibi zehirli atıklar için dev bir çöplük ve Avrupanın yarısı için kanalizasyon çukuru halini almıştır.
Karadeniz; ölmekte olan Aral Denizi ve Hazar Denizi ile birlikte ne yazık ki anılır olmuştur.Kıyı ülkelerden Rusya,Ukrayna,Romanya,Bulgaristan ve Gürcistan’ın katılımlarıyla 1992 de Brüksel sözleşmesi,1993 de Odesa sözleşmesi,1996 da Karadeniz Stratjik eylem birliği ,1998 Karadeniz Ekonomik İşbirliği anlş.Ayrıca Nükleer tehlikeler karşı sorumluluk içerikli 1997 Viyana sözleşmesi,1960 Paris Söz.ve Kyota söz.v.s .çeşitli anlaşmalar gerek kıyıdaş ülkelerarasında ve gerekse diğer Nükleer Tehlikeye ilişkin katılan bazı ülkeler arasında sözleşmeler imzalanmıştır.1983 Tarihinde de ülkemizde çevre kanunu yürürlüğe girmiştir.
Çevre kirliliği açısından Dünyada ki en tehlike arz eden denizlerden sayılan ve sadece İstanbul Boğazı ile bağlanmış yarı kapalı bir deniz olan Karadeniz,İki ana tabakadan oluşmakta 1.tabaka 200 metreye kadar canlıların yaşadığı,turizm getirisi olan,taşımacılık yapılan tabaka alt tabaka ise 2000 metreye inen oksijensiz,hidrojen sülfür açısından zengin olan tabaka,
Karadeniz de kirlilik miktarı Akdeniz e oranla BEŞ kat daha fazladır.Ancak İĞNEADA doğal SİT alanı olarak gerek doğa ve gerek deniz canlıları ve hatta “Longoz Ormanları Milli Parkı olarak” ülkemizdeki 40 milli parktan birisi olarak nitelenmiştir.
1883 de çıkarılan Çevre Kanunun amacı ;Bütün vatandaşların ortak varlığı olan çevrenin korunması,iyileştirilmesi,kırsal ve kentsel alanda arazinin ve doğal kaynakların en uygun şekilde kullanılması ve korunması su,toprak ve hava kirlenmesinin önlenmesi,ayrıca Anayasamızın 56 Mad.”Herkez sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir .Herkes çevreyi geliştirmek çevre sağlığını korumak,çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşın görevidir.” Yine Anayasanın 43,44,169 Maddesinde,Türk Medeni yasanın 708,715,740,741,742,743,744 maddelerinde koruma amaçlı hükümler vardır.
GELİŞMİŞ ÜLKELERDEKİ ENERJİ İHTİYACI;
İki ana başlıkta enerjiden söz edilebilir;Yenilenebilir enerji (Bioenerji,jeotermal , güneş,rüzgar,hidrojen,gelgit dalga v. S)
Yenilenemeyen enerji;(kömür,petrol,doğalgaz ve nükleer enerjidir)
Nükleer enerji ;Ağır atom çekirdeklerinin parçalanmasıyla açığa çıkan çok güçlü bir enerjidir.Uranyum gibi radyoaktif elementlerin parçalanmasıyla ortaya çıkan enerjinin suyu ısıtması,meydana gelen su buharının türbinleri döndürerek elektrik üretme yöntemidir.1.gr uranyum 2,5 ton kömürün enerjisine eşdeğerdir.
Nükleer enerji santralının bu özelliği çalışanlarında aşırı stres,korku,güvensizlik yaratıyor psikolojik olarak toplum da etkileniyor.O bölgede turizm yok oluyor.Soğutmada deniz suyu kullanıldığından suyun derecesi 7-8 derece artıyor.Denizdeki yaşam felç oluyor.Kıymetli minareler dahi kayboluyor.
Radyasyon etkisi 10-30 sene sürüyor.Genetik zararlar ,yaşam süresinin kısalması ve tehlikeli hastalıklar ortaya çıkıyor.
Çevre zararı ise,asit yağmurları,ozon tabakasının delinmesi halinde görülüyor.
Tüm bunların yanında ,Türkiye nükleer zararlardan hukuki sorumluluk hakkında Viyana sözleşmesini 1963 yılında imzalamıştır.
Bu sorumlulukta Nükleer Enerji santrallerini kuran devletler yani ABD,Kanada,Güney Kore,Japonya gibi ülkeler bu sözleşmelerde taraf olmamışlardır.Hatta,dünyada halen 440 Nükleer Güç rektörünün çoğuna sahip olan ülkelerin hiç biri nükleer hukuki sorumluluk sözleşmesinde TARAF DEĞİLLERDİR.
Sadece sorumluluk sınırlarını sabit bir rakamda tutarak enerji santralini kurduğu ülke ile ikili anlaşmalar yapmışlardır.Ancak zararın sonucu çok uzun sürelere yayılması nedeniyle bu önlem mağdurların zararlarını karşılamaya hiçbir zaman yetmemiştir.
Örnek,1986 da Kiev’de Çernobil faciası etkileri hala devam etmekte,HATTA 2.DÜNYA SAVAŞINDA Japonya ya atılan atom bombasının etkileri dahi geçmiş değildir.
SONUÇ;
Sanayi Ülkelerinin ortalama % 20 si enerji ihtiyaçlarını Nükleer enerjiden sağlamaktadırlar.Ancak çoğu ülkeler (Portekiz,İrlanda,Danimarka,Yunanistan,İspanya,İsviçre,İngiltere v.s )Nükleer enerji santrali yapımından vazgeçmişler,
Türkiye de Nük.Enerji santrali yapmaya çalışan ABF 1978 ,Almanya 1982,Fransa 1997 den 2010 kadar Nükleer Enerji santrali Planlarını askıya almışlar,
İngiltere 2023 de ömürleri dolacak olan 30 Nükleer Santralin yerine yenilerinin yapımından vazgeçmiştir.Avusturya yaptığı N.Santrali hiç işletmeye açmamıştır.
Türkiye zaten Nükleer silahların yayılmasını önleme anlaşmasını imzalamış,dolayısıyla nükleer silah üretmeme konusunda yükümlülük altına girmiştir.
Ülkemiz Nük.Santral genelde yap-işlet-devret kapsamında işletileceği için böyle bir teknoloji uygulama ölçeğinde yeterli bir teknik bilgiye sahip değildir.
Ayrıca,doğal ve yenilenebilir enerji açısından (rüzgar,biyomar,hidroelektrik v.s)çok zengindir.Kaldıki nükleer Santral ile üretimin ekolojik maliyeti para ile ölçülemez.
Mevcut Hidroelektrik ve termik santraller % 35-40 verimlilikle çalışmaktadır.
Buradan sonuca gelirsek,hukuki olarak zararların karşılanması ve sorumluluk hukuku açısından hiçbir güvencesi bulunmayan ve uluslar arası Paris ve Viyana sözleşmelerine santrali yapımcı firmalar olarak imzalamayan ülkelerin verdiği zararların ülkelerin iç hukuk kuralları ile gidermeye çalışmalarının sonuçları her zaman olduğu gibi hüsran olacaktır.
Mersin Ak Kuyu dan sonra İĞNEADA Nükleer Santraline şimdiden DUR DEMEK gerekmektedir.
Saygılarımla ,Av.Talat Güneş