Yaşam Kalitemiz Artıyor mu?,Azalıyor mu?
Döviz geliyor, bizden neler gidiyor?
Yaşamdaki kalitemiz,sağlığımız,cangüvenliğimiz,gelecek kaygısından uzaklaşmamız,çocuğumuza,büyüklerimize ve hastalarımıza ve ölülerimize gösterilen saygı artıyormu,yeterli mi,Yaşamdan zevk alıyor muyuz?
Gerçekten Yaşam kalitemiz artıyormu..? Yoksa her geçen günü arıyor muyuz..!
Hukuk varmı,hukuki güvencelerimiz yeterli mi ?
Hindistan’a geçen yıl oğlumla Şubat ayında gittim.
Ama hep Korku içinde kaldık.İnternetten söylenenlere baktık. Acaba bulaşıcı bir hastalığa yakalanır mıyız,başımıza bir şey gelir mi.
Hep korku ve kuşku içinde..
Yeni Delhi havaalanına indiğimiz andan itibaren oğlumu ikna edip bir an önce nasıl dönebiliriz diye düşündüm.
Kısaca, (çünkü konum bu değil), doğru dürüst kaldırım yok, her yer insan seli, arabalar yollara sığmıyor, bisikler, motorsikletler, çek çek arabaları (tuk tuk)lar cirit atıyor.Trafik kuralları yok. Riayet eden hiç yok. Her taşıtın arkasında “klakson çalınız” diye yazı var. Şoförümüze sordum, tam bir karnaval havası gürültü hat safhada korna sesinden bir şey duyamıyorsun.
“Neden korna sesine duyarsızsın” dedim.
“Önemli değil” dedi.
Sokaklarda, çift gidiş geliş yollarda ,onlarca arabalar durmuş ne yapıyorlar diye sordum. Şöförler tuvaletlerini yapıyorlar dedi. Hatta büyük tuvaletini yapanlar var.
Kaldırımlarda genelde bakımsız ve kötü çadırlar var (tabi her yerde değil) sokakta yaşıyorlar. Kara bir kazan odunla ısıtılıyor içinde ne piştiği belli değil. İçine bakan ve bekleyen beş kişi. İnanılmaz görüntüler.
Her yerde inekler, maymunlar geçiyor. İnsanlar güven vermiyor. Her yerde bir küçük bina ve aşram olduğunu ve arınmak için turistlere yönelik kandırmacalar için yapıldığını öğreniyoruz.
Ganj nehrine gidiyoruz. Küçük kasaba . Nehir pislik içinde bizim Kızılırmak, Yeşilırmak, Sakarya nehirleri düzen ve temizlik açısından kaba tabirle 10 basar.
Kenarlarında yatan ve bir deri bir kemik sakallı gurular ( açlıktan kurumuşlar). Nedir bunlar kimdir diye soruyorum rehber ve aynı zamanda şoförümüze, üç yıldan beri aynı yerde yattıklarını sadece su içtiklerini söylüyorlar.
Eczane yok gibi. Bir ilaç satan dükkana giriyoruz. Midemde gaz var.Yaşlı bir amca beni tabureye oturtuyor. Tam bir doktor gibi yarım saat muayene ediyor ve bana üst solunum yollarımda küçük problemler olduğunu söylüyor ve iki macunu karıştırarak bana ilaç yapıyor. Neyse 20 dolar ödeyip ilacı alıp çöpe atıyorum….
İstanbul’a tatilin yarısını iptal edip dönüyoruz oğlumla. Havaşa binip Taksime geliyorum. Türkiye değil sanki Arabistan’a yanlışlıkla geldiğimi düşünüyorum. Tekrar kafamı silkiyorum ama ben Taksimde ve İstanbul’dayım.
Araplar Taksim Heykeli’nin her tarafına oturmuşlar. Kendi yörelerine ait enstrümanlarla arapmüzüği eşliğinde oynuyorlar. Halay çekiyorlar.
Ayaklarında terlikler, bir yandan ayaklarını ovalıyorlar bir yandan poğaça ve simit yiyip şarkı söylüyorlar.
Kaldırımlarda kağıt toplayıcı esmer vatandaşlar geçiyor. O pis çuvallarını bizlerin üstlerine sürerek, sanki biz kaldırımdan aşağıda yürümek zorundayız kaldırımlar ise öncelikle onlara ait.
Arap kadınlar çarşaf ve peçe içinde olduklarından çarşaflı yürüyenlerin kadın mı, dolandırıcı, gaspçı veya terörist mi olduğunu bilmiyoruz. Sadece gözleri görünüyor.
Net olarak erkekler ise çok çirkin giyimli sakallı, garip giyimli yaratıklar. Bize çağdaş eğitim, öğretim, kıyafet ilke ve inkılaplarımıza tamamen aykırı, ama ülkemize döviz ve Müslümanlığı getiriyorlar…!
Demek ki biz , analarımız, babalarımız, dedelerimiz çağdaş Atatürk ilke ve inkılaplarına uygun gerçek Müslümanlığı yaşayan, islamın şartlarını yerine getiren ve bizzat buna uygun yaşayan güzel insanlar Müslüman değillermiş demek ki….
Sabah oluyor,her taraf motorsiklet ama bunlarda da kask yok, ters şeritten geliyorlar,trafik kuralları ile alay ediyorlar,kural tanımıyorlar, hayretler içinde bakıyorum.Hep kaldırımdan gidiyorlar ve yayalara çekilmeleri hususunda bağırıp çağırıyorlar.Yayalar korkak sesleri hiç çıkmıyor….?
Ben Hindistan’a gidiyorum…
Hoşçakalın ,çağdaş günler için.
Av.Talat Güneş