Bizim insanca yaşama hakkımız yok mu?
Birçok yerde duyarız, özellikle büyük şehirlerde… ‘’Bizim insanca yaşama hakkımız yok mu’’ diye
sorarlar. Cevap verelim hemen.
Yok kardeşim!
Senin insanca yaşama hakkın yok. Neden mi? Hemen o meşhur “Nefes” filminin dünyaca ünlenen
sahnesini akıllara getirelim. Yüzbaşının, dağ karakolunda nöbet sırasında uyurken yakaladığı askeri
fırçalarken, tüm karakol personeline haykırışını hatırlayalım. ‘’Uyursan ölürsün!’’ ‘’Uyursanız
ölürsünüz!’’… İzleyen her kesimin kafasına mermi gibi saplandı bu sözler adeta.
Şimdi gelim detaylara; “insanca yaşamaya hakkımız yok mu?” meselesine. İnsan (Homo Sapiens)
bilimsel olarak; aletlerin, kültürün, dilin gelişimini sağlamış, büyük karmaşık beyni ile öne çıkarak,
yeryüzündeki en baskın iki ayaklı primat olarak değerlendiriliyor. Dinen baktığımızda da
yaratılmışların en güzeli. Peki bu güzelliğin yaradılışına özgü, insan gibi yaşamaya hakkı yok mu?
Aslında var tabi. O da “insan” olduğunun farkına varırsa tabi. Bu insanca yaşamaya dair soruyu
ülkemizde, kendi dilimizde daha çok duyduğumuz için ülkemizden hareketle cevaplayalım.
Stadyumlardan başlayalım mesela…
Stadyumlarda duyarız, müsabaka izlemek için gittiğimiz spor salonları girişlerinde de duyarız bu
soruyu. Stada girerken yapılan üst aramalarında daha çok gelir kulaklara. Paçalarından göğsüne,
kalçalarına kadar arananlardan gelir sesler. Bazılarından çıkmaz hiç ses. Ne denirse yaparlar, dönerler,
duvara yaslanırlar, daha iyi aransınlar diye bacaklarını açarlar. Aramalar güvenlik açısından önemli
tabi. Uymak da önemli. Ama insanca aranmak da önemli değil mi? İnsanca yaşar, hareket edersen
tabi.
Arayanlar kim? İnsan. Arananlar peki? Onlar da insan elbette, fakat bazıları sadece “görünümlü”.
Beden olarak insan, ruhen ne olduğu belli değil. Doğal olarak böyle olunca da arayan insan, aranan
insanı! bunaltabiliyor.
Müsabakalarda şahit olursunuz sahaya pet su şişelerinin atılmasına. Peki bu pet şişelerin içine idrar
yapılıp, atılan insanın üzerinde patlaması için kapağının gevşetilmesine ne diyeceğiz? Bozuk paraların
atılmasına, telefon bataryalarının sökülerek kafalara nişan alınıp sahaya gönderilmesine? Yakılarak
rakip taraftarların üzerine atılan meşalelere “insanî”, bunu atanlara da “insan” mı diyeceğiz? Ekmek
arasında sandviç görüntüsüyle spor organizasyonlarına girerken yakalananlara ne demek gerekir?
Ya tuvaletleri kullanmayı bilmeyenlere?
Klozet kapaklarını kaldırmadan idrarını yapanlara, o pislik içinde oturulamayan klozetin yanına büyük
tuvaletlerini yapanlara ve sonra oraya gireceklere harika manzara! bırakanlara, tuvaleti kullanmayı
bile öğrenemeyenlere “insan” diyebilir miyiz? Bunlar yaşanmasın, daha hijyenik olsun diye alaturka
yapılmış tuvaletlerin içine pet şişe atarak, çöp atarak özellikle tıkayanlara ne demeli?
Bu tarz örnekleri spor alanları dışına da taşımak mümkün. Milyonlarca nüfusa sahip, Çinli, Japon
birbirine çarpmadan bir yoldan karşı karşıya geçerken biz, insanımıza trafik ışıklarından, yaya
geçitlerinden geçmeyi öğretemedik hala. Halka açık alanlarda kullanıma açık tuvaletleri “bizden
sonraki daha hijyenik bulsun” diye düşünme yetisini geliştiremedik çoğunun. Sifona basmayı, tuvalet
sonrası pisliğini su dökerek temizlemeyi neden beceremez insan? İnsan olduğu için mi?
Neden karayollarını kullanırken, hastane önlerinde hastalar rahatsız olur diye korna çalmama
becerisini hala geliştiremedik?
Trafik kurallarına neden uymayız ki?
Kavşaklara girişte yüzlerce araç sağ tarafta sırasını beklerken o, en soldan, dışarıdan gelerek
geçmekte olan araçları sıkıştırıp kavşağa girip bir de millete küfür edenlere “en akıllı insan” mı demek
gerekiyor?
Yolda yürürken çukura düşüp, kolunu bacağını kıranlardan da duyarsınız ‘’Biz insan değil miyiz?’’
isyanını. İyileşir kolu bacağı düzelir hastaneden taburcu olur, sorarsınız nasıl oldu geçmiş olsun diye,
cevap verirler; belediye falanca yeri açmış, etrafını uyarı levhaları ile kapatmamış yağmur suyu
dolunca fark etmedik düştük. Peki belediyeye bunun hesabını sordun mu? Dava açtın mı? Hayır.
Neden açmadınız? Yanıt, devletle mi uğraşacağız. Kardeşim o belediye sen insanca yaşa diye görevli
değil mi? Yanıt evet. Peki kim seçti? Biz. Güzel, o zaman senin insanca yaşamanı, hayat konforunu
sağlayamayanları neden seçiyorsun? Ya da neden hesabını sormuyorsun? Yanıt yok. Ama biz insan
değil miyiz diye soruyorsun, isyan ediyorsun.
Bu böyle gidiyor, sosyal hayatta, iş hayatında, sağlıkta, trafikte. Nereyi düşünürseniz orada. İnsani
değerlere önem verilmediği, hesabı sorulmadığı, hak aranmadığı, KORKULDUĞU sürece daha çok
duyarız bunu ‘’Bizim insanca yaşamaya hakkımız yok mu?’’ isyanını.
Yok kardeşim yok. Sen insan gibi düşünemeyip, insan gibi davranmayıp, insan gibi konuşmayıp, insan
gibi üretmediğin, insanca hakkını aramadığın sürece, uyuduğun sürece böyle bir hakkın yok. Bu senin
tercihin, sana yapılmasına izin verdiğin. Diğerleri mi? O villalarda yaşayanlar, rezidanslarda ya da lüks
semtlerde deniz kıyılarında oturup bu sıkıntıyı yaşamayanlar mı? Ha onlar senin susmandan
faydalanıp senin sahip çıkmadığın değerlere sahip çıkıp senin de hakkını kullanmadığın değerleri
kullanıp yaşayanlar. Koyun gibi bazı şeylerin yapılmasını beklemeyecek, insani değerlerine sahip çıkıp
yaptıracaksın, birileri yapsın diye beklemeyeceksin. Uyumayacaksın kardeşim, uyumayacaksın.
Ne diyordu filmin sahnesinde komutan?
“Uyursan ölürsün!” Hem de ‘’bizim insan gibi yaşamaya hakkımız yok mu?’’ diye bağıra bağıra
ölürsün, kimsenin de umurunda olmaz.