Atatürk’ün Milleti ve Cumhuriyeti tam da budur!.
1929’da hastalandığı zaman, ülkenin dört bir yanından onu görmeye gelenlere şöyle demişti, Mustafa Kemal..
“Beni görmek demek, behemehal yüzümü görmek değildir.
Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir.” 1933, 29 Ekiminde, ülkesi, milleti ve cumhuriyeti için duygularını şöyle haykırmıştı..
“Yurdumuzu, dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız.
Milletimizi, en geniş, refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız.
Millî kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.
Bunun için, bizce zaman ölçüsü, geçmiş asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir.
Geçen zamana nispetle daha çok çalışacağız, daha az zamanda daha büyük işler başaracağız.
Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur.” Hem de öyle şüphesi yoktu ki..
“Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile atinin yüksek medeniyet ufkundan yeni bir güneş gibi doğacaktır.” .. Ve Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet Bayramı’nı nasıl kutlamamızı istediğini de söylemişti.
“.. bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.” Nasıl olacaktı bu.. Yolunu gösterdi..
“Vatan imar istiyor, zenginlik ve refah istiyor, bilim ve ustalık, yüksek uygarlık, hür düşünce ve hür yaşayış istiyor.” Bir sözünü daha yazayım da büyük Ata’nın lafı nereye getirmek istediğimi anlayın..
“İstikbal göklerdedir!.” 29 Ekim 2018’de Cumhuriyet Tarihi’nin en büyük eserlerinden biri, Dünya açılımına bakarsak birincisi hizmete girdi.
Türkiye’yi, Doğu’dan Batı’ya, Batı’dan Doğu’ya uçacak bütün uçakların uğrak yeri yapacak, Avrupa’nın en büyük Hava Alanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk Ulusu’nun gururu olarak Dünya’nın, İnsanlığın hizmetine sunuldu.
Avrupa’nın ve Dünyanın “Hasta adam” deyip paylaşmaya kalktığı ülke, onlara uygarlığın en önemli armağanını sundu.
İstanbul Hava Alanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin zafer anıtı ve gururudur.
İstanbul Hava Alanı, Türkiye’nin Dünyaya Açılan Penceresi değil, Dünya’nın hizmetine sunduğu, uzakları yakın eden bir uygarlık ve refah eseridir.
“İstikbal göklerdedir” diyen Atatürk’ün gösterdiği hedefte “Doruk”tur.
“Asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmüş ve başarılmış” bir muhteşem anıttır.
İstanbul Hava Alanı “Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile atinin yüksek medeniyet ufkundan yeni bir güneş gibi doğacaktır” diyen Ulu Ata’nın milletine inancı ve güveninde ne kadar haklı olduğunun da kanıtıdır.
Bu alanın açılış günü için 29 Ekim’in seçilmesi, Atatürk’e ve onun Cumhuriyetine sevgi, saygı ve teşekkürün en güzel ifadesidir.
Bu Dünya Gururu eseri, Cumhuriyet’in en anlamlı gününde açarken, tüm ulus yan yana, kucak kucağa olmalıydık.
Ne yazık ki, Çirkin Politika bir kez daha ortaya çıktı. Siyasal hesaplar, en bir, en beraber, en el ele, en kucak kucağa olmamız gereken bu muhteşem günde bizi gene ayrıştırdı.
Küçük hesaplar, şovlar gayretinde bazı parti liderleri bu çifte bayramı milletçe neşeyle, coşkuyla, gururla kutlamamızı engellemeye kalktılar.
Ulusal gurur ve coşkuyu paylaşmak, katkıda bulunmak “Bizim” demek yerine, çocuklar gibi mızıkçılık yaptılar.
Hayır, onlara kızıp çifte bayramı bir arada yaşadığım 29 Ekim 2018 coşkuma zerre gölge düşürmedim ben..
Tam da Atatürk’e, 29 Ekim 1933’te “Ne mutlu Türküm diyene” diye haykırtan duygular içindeydim, Türkiyem’in Dünya Uygarlığına armağan ettiği İstanbul Hava Alanı açılırken..
“Atatürk, bir 29 Ekim’in tam da böyle kutlanmasını isterdi” diyor ve onun gibi haykırıyordum!.
“Ne mutlu Türküm diyene!.”