Onlarda ve bizde “Köpekler ve İnsanlar”a dair..
Bebek Lucca’nın herkes tarafından çok sevilen patronu (Geçen gün Lucca yerine Mikla yazmışım iyi mi?.) Cem Mirap, Ulus Parkı’nda koşarken, sokak köpeklerinin saldırısına uğradı ve büyük tehlike atlattı.
Kuduz aşıları hâlâ devam ediyor.
Medyadaki tüm dostlarıma (Sevgili Mevlüt Kardeşim dahil) sorup da cevap alamadığım, bir türlü cevap alamadığım bir soru var.
Cevabı da tek kelime üstelik..
“Siz hiç herhangi bir uygar ülkede sokak köpeği gördünüz mü?.”
“Gördüm!..” Ya da “Görmedim!.” Hepsi bu..
Sosyal hayatta “Uygarlık” deyince ilk akla gelen parklardır..
Uygarlık bir yerde park demektir çünkü.. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim kampanyası boyunca, 3. Hava Alanı, Kanal İstanbul gibi dev projeler yanında, gene dev “Millet Bahçeleri”nden söz ettiğini unutmayın..
“Park” deyince de benim aklıma gelen ilk kenttir Londra..
Hyde Park’ı daha çocukken öğrenmiştik. Hani bir köşesinde insanların kürsüye çıkıp akıllarına ne gelirse söyleyebildikleri minik toplantı alanı olan park.. Orada söylenen hiçbir şey hakkında soruşturma açılmazdı. Yani bir yerde, bugünün sosyal medyasının minicik bir gerçeğiydi o Hyde Park Köşesi..
Bizim Modern Folk Selami, orda Turizm Müşaviriyken gitmiştik Londra’ya..
Selami hepimize “Ne alacaksanız listeyi bana verin. Ben size nereye gideceğinizi söyleyeyim ki boşuna dolaşmayın” dedi. O zamanlar Özal öncesi.
Avrupa’ya sadece alışveriş için gidilir. Herkes elinde liste, o dükkan, bu dükkan..
“Ben” dedim, Selami’ye, “Geceleri müzikallere, gündüzleri de Londra’nın dünya efsanesi parklarına gitmek istiyorum..” Sekreteri atıldı..
“Buraya ilk defa alışveriş caddeleri dışında bir yere gitmek için gelene rastladım. Sizi yarın sabah alıp ben gezdireceğim Hıncal Bey” dedi.
Ne parklar gezdirdi bana.. Yıllar sonra, Hüseyin Özer dostum, kalanı tamamladı. Kent dışında, hatta Londra’nın etrafındaki köşklerin etrafındaki parkları da onunla dolaştık bir bir..
İşte o Londra’dan söz ediyorum.
O parklara giderseniz, yazıma eklediğim resimdeki uyarı levhasını, ya da benzerini görürsünüz..
O yazıyı okuyalım mı?.
“Kraliyet (Kamu) Parklarında Köpekler Sorumlu sahiplerinin yanındaki köpekler parklarımıza girebilirler. Ancak parkın bazı özel bölgelerinde köpeklere, ya da tasmasız köpeklere izin verilmez. Lütfen aşağıyı okuyun.
Köpeklerinizin ağaçlara zarar vermesini önleyiniz.
Bu zararlar ağacın kaybına sebep olacak enfeksiyon ve hastalıklara yol açabilirler.
Köpek dışkılarını, ağzı sımsıkı bağlanmış poşetlere alın ve evinizdeki, ya da en yakındaki “Köpek dışkısı” kutularına atın.
Köpeklere izin verilmeyen bölgeler:
Çocuk Parkları. Tüm kafe ve restoranlar..
Tuvaletler. Su kanalları.. Havuzlar..
Heykeller.
Köpeklerin sadece tasmaya bağlı olarak dolaşabilecekleri bölgeler: Yol kenarları. Su kenarları. Havuz kenarları.
Çeşmeler. Çiçekli bölgeler.
Engellilerin “Klavuz Köpekleri” istisnadır.
***
Köpekler, hatta evlerde yaşayanlar bile hareket eden şeylere hassastır. Koşan insanın peşine düşerler. Çocukken köyde babamın bize ilk öğrettiği şey, “Kırda bir köpek üzerinize gelirse, hemen olduğunuz yere çökün” olmuştu.
Bugün dünyanın tüm parklarında insanlar sağlık için koşarlar. Oralarda hele sürüler halinde sokak köpekleri olunca, Cem’in başına gelen yarın hepimizin başına gelebilir demektir.
İnsanların gezdiği, dinlendiği, koştuğu bir parkta başı boş köpek olur mu?. Hele sahipsiz sokak köpeği sürüsü..
Ben Cem’in yerinde olsam, o parkın, yani o parka gidenlerin güvenliğinin sorumlusu Beşiktaş Belediyesi’ni dava ederdim.
Mahkemenin kararını da fena halde merak ederek!.