Yazın Geleneksel Şikayeti…Gürültü!..
Yazla birlikte geleneksel şikâyet mektupları da başladı. İzmirli bir okurum “Adımı anmasanız da olur” diye yazmış.. Yaşadım bilirim. Bu tür mektupların altına imza atacak o kadar çok insan vardır ki..
Buyrun okuyalım..
“Size İzmir den ulaşıyorum.
Kışın Alsancak’ta yazın Çeşme’de yaşıyorum.
Çeşme’de çok sayıda yazlık site var. Site demek, toplu yaşanan yer demek.
Bunu algılayamayan, empati, edep yoksunu şahıslar, Alaçatı’da bile bu sezon ’75 desibel’ uygulaması varken, sanki sitede tek başına oturur gibi, açıyorlar müziği sonuna kadar, siz de o müziği dinlemeye mahkûm oluyorsunuz.
Çıkarıyor televizyonunu terasa, bangır bangır, sanki o maçı siz de dinlemeye mecburmuşsunuz gibi.
Bizim dinlenme hakkımız yok mu?.”
***
Müzik gibi bir güzelliğin gürültüye dönüşmesine ilk Antakya‘da şahit olmuştum.
1950’li yıllar. Ortaokula başlamıştım.
Evden okula bangır bangır Arap radyolarını dinleyerek gelirdim.
Evde ders çalışacağım ya da kitap okuyacağım..
Oku okuyabilirsen. Gene bangır bangır o radyolar.. Pencere açamazsın zaten, ama camlar bile kesmez gürültüyü..
O zaman Ankara ve İstanbul radyoları var, o kadar. Onlar da parazitli ve kısık. Zor dinleniyor.
Oysa kısa dalgada bir yığın Arap Radyosu, pırıl pırıl..
Antakya halkı da açıyor o radyoları ve adeta birbirleriyle yarışıyorlar, kimin radyosu kaç ev öteye gidecek diye.. Arap Müziği ve de sonraları Arabesk nefretimin kökenidir.
Şimdi yazlık sitelerde, sadece kendilerinin yaşadığını sanan, komşuları adam yerine koymayan, zerre düşünmeyenler var. Hem de sandığımızdan çok var..
Bunlarla mücadelenin yolu artık, gazete yazıları, nasihat falanla mümkün değil..
Artık onlara insanlığı, komşuluğu, komşulara sevgi ve saygıyı öğretemezsiniz.
Mücadelenin iki yolu var..
Biri, ayniyle mukabele etmek. 80’li yıllardı galiba.. Birisi Çeşme’de 135 desibel müzik yapan bir açık hava diskosu yapmıştı.
Komşulardan biri, o diskonun kabinlerinden de fazla gürültü yapan kabinleri bahçesine koymuş, yönlerini de diskoya çevirmişti. Gazete ve TV’lere haber olmuştu bu savaş..
İkincisi.. Siteniz hangi bölgede ise, polis mi, jandarma mı, öğreneceksiniz.
Telefonunu da alacaksınız ve bitmeden tükenmeden, adres de vererek şikâyet edeceksiniz.
Merak etmeyin, güvenlik güçleri kapılarına dayanır, uyarır, ceza da keserler ve gürültü biter.
***
Okur mektubu ile başladık. Bir anıyı tekrarlayarak bitirelim.
Birkaç yıl evvel, Bodrum, Torba’da bir villanın bahçesinde toplandık, yemek yedik.. Sonra Rahmetli Savaş Ay da var.
Oğlu gitarını çıkardı. Yanık yanık çalıyor, biz de eşlik ediyoruz, hafiften.. O bırakıyor, dinlemeye doyamadığımız Serdar (Profesyonel.. Her yaz Bodrum’da çalar, Şensezgin) dostumuz alıyor. Masal gibi bir gece yaşıyoruz..
Saat gece on bir falan, yan kapıdan bahçeye bir jandarma başçavuşu girdi.
“Kusura bakmayın arkadaşlar.. Yarım saattir bu köşede sizi izliyorum. Ne kadar güzel eğleniyorsunuz.. Aslında kimseyi de rahatsız etmiyorsunuz ama bir komşunuz üçüncü kez bizi arayınca gelmek zorunda kaldım. O kadar keyifli eğleniyordunuz ki, bölmeye içim razı olmadı ama yapacak başka şey yok. Size bir teklifim var.
Her şeyinizle toplanın. Bizim karakol deniz kenarında ve tüm yerleşim yerlerinden uzak. Oraya gidelim. Atalım masa sandalyeleri kumsala, sabaha kadar çalın söyleyin.
Siz de eğlenirsiniz, biz de” dedi..
Gitmedik ama o astsubayı unutmadım. Unutmam da..
O güzel geceye, daha da güzel nokta koyan Başçavuşumu hala her fırsatta anarım!.