Muhtemelen Daha Önce Hiç Duymadığınız,
Dünya Üzerindeki 35 İnanılmaz Yer
1. Cennete uzanan merdiven,diğer adıyla ise Haiku Merdivenleri, sizlere Hawai’ den eşsiz bir manzara sunuyor. ABD askerlerinin II. Dünya Savaşı sırasında yaptığı,radyo antenlerine erişim sağlayan geçit de burada bulunuyor.
2. Norveç’ in Lofoten Adaları en güzel yerel merkezlerden bir tanesi. Bir balıkçı kulübesi kiralayın, morina balığı tutmayı deneyin, gece yarısı güneşinin ve çakıl kumsallardaki kuzey ışıklarının tadını çıkartın.
3. Brezilya’ nın başkentine 300 kilometre uzakta, küçük bir balıkçı köyü olan Jericoacoara, sokakların kumla kaplı olduğu, her tarafında plajların bulunduğu, elektriğin ise sadece 20 yıl önce geldiği bir yer. Bu küçük, sahil kasabası tüm dünyadan gelen uçurma ve rüzgar sörfçülerini de oldukça cezbetmiş durumda.
4. Kalbi dayanamayanlar için çok cazip olmayan Kapuçin Mahzen Mezarlarında 4000 rahibin kemikleri bulunuyor. Dekoratif bir şekilde yerleştirilen iskeletler, Roma’ daki Santa Maria della Concezione Kilisesi’ nin hemen altında yer alıyor.
5. Apostle Adaları’ nın göl kıyısında bulunan milli parkı keşfedilmeyi bekliyor. İçinde barındırdığı deniz mağaraları, donmuş şelaleri ve buz şamdanları görülmeye değer.
6. Hindistan Ranakpur’ daki mermer Jain tapınağı, bu tarzda inşaa edilmiş en görkemli tapınaklardan biri. Onu bu denli özel yapansa 1440 mermer sütununun hiçbirinin aynı olmaması.
7. Yeni Zelanda’ nın oldukça renkli, doğal volkanik parkı Wai-O-Tapu sanki bu dünyadan değilmiş gibi. Şampanya Havuzu olarak adlandırılan bu alan buharlı bir zemin ve kaynayan çamurlulu sulara sahip olmasının yanı sıra yeşil, turuncu, altın rengi görüntüsüyle de sizi başka dünyalara götürüyor.
8. Tunus El Jem Amfitiyatrosu, Roma İmparatorluğu’ nun zarafetini gösteren birkaç anıttan biri. 3. yüzyılda inşaa edilen 35.000 seyirci kapasiteli, bu enfes kalıntılar Roma’ daki diğer örneklerle çarpıcı bir şekilde benzerlik gösterir.
9. Norveç ve Kuzey Kutbu arasında bir takımada olan Svalbard Adaları, ” Frozen ” filmiyle neredeyse aynı. Uçsuz bucaksız bu sahra, kızak çeken köpekleri, aniden ortaya çıkan kutup ayılarıyla göz kamaştırıcı bir kutup bölgesi.
10. Tibetçede uzun, dar, büyülü göl anlamına gelen Pangong Gölü neredeyse her fotoğrafında çorak dağların yansıdığı bir çam parçası gibi duruyor. Tibet ve Hindistan sınırında olan bu gölün suları o kadar berrak ki; yukarıdan baktığınızda dibini görmeniz mümkün.
11. Eğer Huashan Dağına çıkmayı düşünecek kadar cesursanız, hemen yanındaki dik uçurum, pek de sağlam durmayan bir merdiven, dağın yüzeyine yerleştirilmiş tahta bir patika sizin için önemli olmayacaktır. Olur da bu tehlikeli tırmanıştan sonra tepeye ulaşırsanız, bulutların üzerinden Çin’ in Shaanxi eyaleti keyifle izleyebilirsiniz.
12. Madâin Sâlih UNESCO Dünya Mirası’ na giren, Suudi Arabistan’ daki ilk alandır. 20 den fazla yüzyıl önce yapılmasına rağmen iyi bir şekilde muhafaza edilmiş bu yapı, Nabataean Uygarlığı tarafından yazılıp tasarlanan 111 anıtsal mezara sahiptir.
13. Tazmanya’ nın en büyük şehri olan Hobart, sanat faaliyetleri ve gece hayatı manzalarıyla eski bir liman kenti çekiciliğine sahip. Limanın hemen yanındaki tarihi evleri, otelleri, kafeleriyle sizleri oldukça canlı ve cazip bir yürüyüş yolu bekliyor.
14. Büyük Smoky Dağları Ulusal Parkı’ nda her yaz iki hafta boyunca özel ateş böceği türleri çiftleşmek için bir araya gelir. Binlerce insan ateş böceklerinin oluşturduğu bu doğal ışık cümbüşünü izlemek için burada buluşur.
15. Dakikada 500 metreküpten fazla su akıtan Victoria Şelaleleri Zambiya ve Zimbabve arasında doğal bir sınır oluşturur. Üzerinde bungee jumping, ziplining ve rafting de yapılabiliyor.
16. Takma ismi Büyülü Irmak olan Hinatuan Irmağı, bu ismini sınırları çizilemeyen kaynağından almakta. Belirgin bir kaynağı olmayan bu ırmak, berrak, masmavi sularıyla dünyanın dört bir yanından insanları kendine çekiyor.
17. İtalya’ nın coğrafik tepelerinden birinin üzerine kurulan Alberobello köyü, ağız sulandıran köy mutfağıyla İtalya’ nın en kibar insanlarına ev sahipliği yapıyor. Koni şeklindeki çatıları ile beyaz kireç taşı evleri dünya çapında üne kavuşmuş durumda.
18. Roma yolları, taşlı patikaları ve katır yolları ile 540 kilometreyi bulan Likya Yolu, Türkiye’ nin güney kıyısında yer alıyor. Burada bulunan Chimera diğer adıyla Yanartaş, hiçbir yakıt olmaksızın yanan alevli taşlarıyla ülkemizin en göz alıcı manzaralarından biri.
19. Batı Polonya’ nın gizemli çarpık ormanı 90 dercelik bir açıyla büyüyen 400 çam ağacına ev sahipliği yapıyor. Kıvrık ağaçların ardındaki gizem bugün hala çözülmüş değil.
20. Çin’in uzak bir bölgesi olan Sichuan’ da bulunan Jiuzhaigou Vadisi 180.000 dönümlük bir arazi üzerine uzanır. Tibet köyleri, küçük şelaleri ve yukarıdan bakıldığında dibini görebileceğiniz renkli gölleri bu muazzam vadinin en bilinen noktaları.
21. Her yıl görkemli çiçeklerin açtığı Hitachi Sahil Parkı, alev kırmızısı çalı bitkileri ve nergisleriyle Japonya’nın doğal güzelliklerinden bir tanesi.
22. Pakistan’ nın Rumbur Vadisinde yaşayan Kalash Kabilesi elektrik, telefon ve gazete olmadan hayatta kalmayı sürdürüyor. İnanılmaz hasat şenlikleri, eğlenceli dansları, büyük şenlik ateşleri ve dut şaraplarıyla yerli ve yabancı turistlerin ilgi odağı oluyor.
23. Namibya ve Güney Afrika arasındaki kurak bir bölgede 600 mil boyunca uzanan Namaqualand, her bahar mevsiminde aniden ortaya çıkan turuncu ve beyaz papatyalarıyla ünlü, dünyanın en sürreal manzaralarından birine sahip olan bir bölge.
24. Dünyanın en tehlikeli patikası Caminito del Rey, bir restorasyon çalışmasından sonra 15 yıl önce yeniden halka açıldı. Pek çok insanın ölümle sonuçlanan düşüşünün ardından 2000 yılında halka kapatıldı.
25. Çin’ de bulunan Tianzi Dağı, kalın bulutlarla sarılı taş kuleleri ile adeta ”Avatar” filmindeki gibi bir etki yaratıyor.
26. Yunanistan’ nın Balos Lagünü bembeyaz kumlu sahilleri, turkuaz mavisi suları ve içerisinde barındırdığı nadir bulunan, geniş canlı türleriyle Prenses Diana’ yı bile ağırlamış büyülü bir ortam.
27. Huacachina tatil beldesi aslında Peru çölündeki bir vaha. Küçük, doğal bir göl çevresine kurulan bu yerleşim, özellikle çevresindeki kum tepelerinde ”sandboarding” yapmak isteyen turistler için oldukça popüler.
28. Kolombiya’nın tepelik, kırsal bölgesinde bulunan Las Lajas Kilisesi, 1916-1944 yılları arasında Bakire Meryem’ in anısına inşaa edilmiştir. Gelen ziyaretçiler mucize dilemek için kiliseyi saran kayalıklar üzerine plaklar yerleştirirler.
29. Türkmenistan’ da yıllardır yanmakta olan Cehennem Kapısı, 1971 yılında gaz sondajı yapan jeologlar tarafından kazayla oluşturulmuş bir krater. Jeologların birkaç gün yanar diye düşündükleri Cehennem Kapısı, bugün hala gece gündüz yanmaya devam etmektedir.
30. Gökten bakıldığında Güney Pasifik Okyanusu üzerindeki küçük inci taneleri gibi görünen Rangiroa, 240 küçük adacığıyla dünyanın en büyük, ikinci mercan adasıdır.
31. Büyük bir tuzlu su çeşmesi gibi görünen Thor Kuyusu, Pasifik Okyanusundan beslenir, dalgarın gelip gidişiyle içi su dolar ve tekrar tekrar boşalır.
32. Kanada kıyısındaki Saint Pierre et Miquelon adası Kuzey Amerika’da olup Fransız kontrolünde kalan son noktadır. Kanada ve Fransa kültürlerinin mükemmel bir şekilde kaynaştığı bu renkli adanın sakinleri Fransızca konuşur.
33. Geçmişi 17. yüzyıla kadar uzanan Salina Turda tuz madeni 90′ lı yıllardan beri turist akınına uğruyor.Ayrıca mağaranın içinde bir atlı karınca ve amfitiyatro da görmek mümkün.
34. Kanada eyaleti New Brunswick’ teki yerel halka göre aracınızı durdurup buradaki Manyetik Tepe’ nin önünde koyarsanız, aracınız kendiliğinden hareket edecektir. Gerçekte ise bu sadece optik bir ilüzyon; ama bu arkadaşlarınız kandırıp eğlenmeyeceğiniz anlamına da gelmez.
35. Benzerlerini unutun ve Tanzanya Selous Milli Parkında keşfe çıkın.Bu milli park diğer vahşi yaşam parklarına nazaran daha az kalabalık ve fil, bufalo, su aygırı, timsah, aslan gibi daha samimi karşılayanlarınız var. Yaklaşık olarak Danimarka’ nın iki katı büyüklüğünde olan Selaus hala büyük ölçüde keşfedilmemiş, parkın yalnızca %2 si ziyarete açılmıştır.
EŞEKLİ KÜTÜPHANE
Bu topraklar Robin Sharma’nın Ferrarisi’ni Satan Bilge’sini bilir, tanır ve okur ama eşekle köylere kitap götüren, ünü Amerika’ya yayılan Mustafa Güzelgöz’ünü pek tanımaz, bilmez… İstedik ki bu güzel insanı tanıtalım, anlatalım ve filmlere konu olabilecek yaşamına ışık tutalım… KAYMAKAM ‘GİTME’ DEDİ 1921 yılında Ürgüp’te doğan Mustafa, futbol aşığı, yetenekli bir kalecidir. Askerliği sonrası İstanbul’a gidip hayatını orada devam ettirmek ister. İstanbul hayali kurarken dönemin kaymakamı Fahri Çıvgın, bölgenin ve Mustafa’nın kaderini değiştirecek bir teklif yapar. Mustafa’ya İstanbul’a gitmemesini ve Ürgüp’te kalmasını, gençlere futbol oynatmasını, spor yaptırmasını ister. Tabii bunun için de bağlayıcı olarak “memuriyet” sözü verir. Yıl 1944’ü gösterdiğinde Mustafa, Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi’nde göreve başlar. Başlar başlamasına ama o da ne; basma ve yazma kitaplar okunmaz diyerek rutubetli odaya atılmıştır. Mustafa ilk iş olarak onları çıkarır kurutur. Kurutur kurutmasına ama köylü kütüphaneye gelmediği için kendisi kütüphaneyi onlara götürme kararı alır. Ancak şartlar o kadar da kolay değildir, bazı köyler vardır ki motorlu araçların bile gitmesi zordur. Çözüm ise eşektir. Mustafa Güzelgöz Bakanlıktan yardım ister ve çabaları sonrası zorla da olsa kabul ettirir. Kitaplar için sandıklar yaptırılır ve eşeğin sırtına yüklenir. Bir yandan köyleri dolaşan diğer taraftan da kütüphaneye insan çekmek için uğraşan Mustafa, kadınların gelmemesinden rahatsızdır. “Kadınları kütüphaneye nasıl çekerim?” diye düşünür taşınır ve ona da bir formül bulur. O düşüncesini kendisi şöyle anlatır: “Baktım kadınlar gelmiyor, demir parmaklıkların ardından bakıyor; içeri giremiyorlar. O zamanlar Zenith marka dikiş makineleri yeni çıkmıştı. Hemen bu kuruma bir mektup yazdım reklamlarını da yapacağımı belirterek her kitaplığa birer dikiş makinesi istedim. İyi insanlarmış; tez vakitte bir Singer, dokuz tane de Zenith marka dikiş makinesi yolladılar. Makineleri kütüphaneye yerleştirdim. Masaların üstlerine Ören Bayan’ın dikiş nakış örneklerini içeren broşürler koydum. Sonra da köyün erkeklerini toplayıp onlarla konuştum. Salı günleri hanımın buraya gelecek, burada oturacak dedim. Bayanlar, çeyizlerini düzmek üzere kütüphaneye gelmeye başladılar.” Ki bu sürede Mustafa Güzelgöz boş durmaz. Şehir dışında olan Ürgüp’lü hemşehrilerinin adreslerini temin eder ve hepsinden kütüphaneye kitap göndermelerini rica eden mektuplar yazar. İşte o hemşehrilerden birisi Mustafa Güzelgöz’ü uluslararası alana taşıyacaktır…
SAKIN KAR YEMEYİN
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, sanayiden kaynaklanan kirleticiler artık tüm dünyayı dolaştığı için karın yere düşmeden kirlendiğini belirterek, “Artık ‘Köyde yaşıyorum, havamız temiz’ demeyin. Sakın kar yemeyin.” dedi.
Kadıoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Anadolu’da yaşayanların, karı pekmez veya balla karıştırıp yemek için kış mevsimini iple çektiği günlerin geride kalması gerektiğini ifade etti.
Kar hhakında çok az bilgiye sahibiz
İnsanların, romantik duygular çağrıştırmasına rağmen kar hakkında çok az bilgi sahibi olduğuna işaret eden Kadıoğlu, havada bulunan sanayiden kaynaklanan kirletici partiküllerin tüm dünyayı dolaştığını anlattı.
Hastalıklara davetiye çıkarıyor
Dolayısıyla kimsenin artık “Köyde yaşıyorum, benim havam temiz” dememesi gerektiğini vurgulayan Kadıoğlu, “Artık kar, havadaki tüm kirleticilere yapışarak yere iniyor. Yani kar, yere düşmeden kirleniyor. Her türlü kirletici ve ağır metallere bulaşmış kar kristalleri birçok hastalığa davetiye çıkarıyor. Sakın kar yemeyin.” diye konuştu.
Miktad Kadıoğlu, kar kristallerinin ortalama düşme hızının saatte yaklaşık 800 metre olduğunu ifade ederek, bu durumu insanların sıkışık trafikte ilerlemesine benzetti.
Meteorolojinin kaynak, yer, zaman, miktar, yükseklik ve olasılık belirten kar tahminleri verebildiğini dile getiren Kadıoğlu, yerel yönetimlerin de karla mücadele planlarını güncelleyerek, bunu etkin ve çevreye en az zarar verecek şekilde yapabilmenin yollarını araması gerektiğini kaydetti.
BİRAZ DA GÜLELİM..
Adamın birisinin, arabasının lastiği tam
tımarhanenin önünde patlar.
Adam arabayı kenara zor yanaştırır.
Sonraki işlem malum…
Kriko, stepne, bijon anahtarı ve tekeri söker.
Ama söktüğü 4 adet bijon,
yuvarlanıp yağmur mazgalına düşer.
Mazgal açılır gibi değil, bijonlar görünmüyor bile.
Adam bir sağına bakar, bir soluna bakar,
çaresiz kaldırıma çöker.
Olayı en başından beri tımarhanenin demir parmaklıklı penceresinden izleyen bir deli, seslenir; –
Ula salak! Sen ne yapıyorsun orda öyle?
– Sorma birader,lastik patladı ve değiştirirken
bijonları mazgala düşürdüm. –
Düşündüğün şeye bak!
Diğer lastiklerden birer tane bijon çıkar.
Hepsi 3 bijonlu olsun.
Seni, lastikçiye kadar idare eder.
Adam hemern denileni yapar.
Ve akıl hastanesindeki deliye seslenir:
– Senin ne işin var tımarhanede?
Cevap müthiştir….
– Biz burada delilikten yatıyoruz kardeşim, salaklıktan değil ! . .