O ağacın altı…
Maltepe askeri cezaevinin avlusunda, sisler içindeki Büyükada’nın karşısında, oturmuş yazarım bu şiiri… / Eylül başlarında bir cumartesi sabahı, lodos titretiyor ağaçları, yağmur geceden yıkamış çiçekleri / gökyüzü mavi, bulutlar beyaz, ardından baharın geçti koca bir yaz, hapisteyiz hâlâ ve güzün ilk serinlikleri / avlunun dört bir yanı dikenli teller, tellerin gerisinde nöbetçiler bekler, kapanır uykusuzluktan gözleri / on gündür çocuk sesi duymadım, özledim “baba” deyişini kızımın, özledim beni görünceki sevincini / hayatım benim, kırk yıllık hayatım, seni başarabildiğimce dürüst yaşadım, içim burada da pırıl pırıl şimdi / geçer, güzelim, bu günler de geçer, sökülüp atılır dikenli teller, koparır halk bir gün zincirlerini.
*
Varlığıyla onur duyduğumuz Ataol Behramoğlu’na ait bu mısralar.
*
Büyük ozan’ı otuz sene evvel, çeşitli iftiralarla Maltepe askeri cezaevi’ne tıkmışlardı, 12 Eylül rejiminde… Hayata küseceğine, hayatı yeşertmiş, ayva fidanı dikmişti bahçesine.
*
Asrın iftirasına uğrayan arkadaşlarım, bu ayva ağacının kuytusunda oturdu, üç sene… Yazın gölge oldu, kışın şemsiye… “Baba” deyişini özledikleri evlatlarına, o ağacın altından yazdılar mektuplarını… Yapraklarından kitap ayracı yaptılar.
*
Hani, nüfus cüzdanlarını, ehliyetleri falan şeffaf plastikle kaplarız ya, işte aynen öyleydi… İki yaprak, üstünde Mustafa Kemal’in imzası vardı, altında bir not, “gölgesinde oturduğumuz ayva ağacının yaprakları, Maltepe, 2013” yazıyordu.
*
Babasıyla konuşurken gözyaşlarını yutkunan Ece’nin içine içine nasıl ağladığını gördüm ben o ağacın altında… Gözleri dolu dolu Efe’nin kimseye belli etmemek için dişlerini nasıl sıktığını gördüm. Atahan’ın Ege’nin kahraman babalarına nasıl hasretle baktığını, etraftan farkedildiklerini anlayınca, gözlerini nasıl telaşla kaçırdıklarını gördüm. Sessiz çığlık deniyor ya… Ben o avaz avaz sessizliklerin şahidiyim. Rüya’nın Denizhan’ın Cansu’nun Aysu’nun Beril’in Elif’in Naz’ın Cenkay’ın Omayra’nın… Henüz altı yaşındaki bızdığım Beray’ın, babalarına moral vermek için sarfettikleri, boylarından büyük gayretlerin hayranlıkla şahidiyim. O ağacın dili olsa da anlatsa.
*
Ve dün, Yüksek Askeri Şura kararları açıklandı.
*
O ağacın altından altı amiral çıktı.
*
Bu…
Şu anlama geliyor.
*
2023’ün deniz kuvvetleri komutanı, o ağacın altından çıkıyor!
*
Biz bu onuru… Ataol ağabeyin hayata tutunmamızı sağlayan şiirlerine borçluyuz. Asrın iftirasına uğrayan tüm kahramanlarımıza iletilmek üzere, Maltepe’ye mektup yazan 1 milyon 300 bin yurtsevere, dünyanın en büyük ailesine borçluyuz. Herkes masanın altına saklanmışken, tek başına, cübbesini giyip, Anayasa Mahkemesi’nin önünde Adalet Nöbeti başlatan, anıt kadın, avukat Şule Nazlıoğlu Erol’a borçluyuz. Sesini çıkarmayıp kuvvet komutanı olmak varken, esir subaylarına destek vermek için kendi kariyerini yakan, çaka bey, Atilla Kezek’e borçluyuz. Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Tansel Çölaşan’a, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Profesör Aysel Çelikel’e, İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal’a, hapishane hapishane dolaşıp biraz olsun yüzlerini güldürmeye çabalayan Levent Kırca’ya, Müjdat Gezen’e, tutuklanma tehdidine rağmen elini taşın altına koyan, okunmasından bile korkulan kitapları şakır şakır basan Kırmızı Kedi’nin sahibi Haluk Hepkon’a, Türkiye Gençlik Birliği’ne, Fenerbahçe camiasına, Çarşı grubuna borçluyuz. Kar kış demeden, Silivri duvarlarına dayanan, diri diri betona gömülmelerine izin vermeyen bir avuç yurtsevere borçluyuz. Maltepe’ye Hasdal’a Hadımköy’e Mamak’a Sincan’a Şirinyer’e gidip, hiç tanımadığı subaylara astsubaylara, börek yapıp getiren, kazak örüp getiren, yüreğini getiren, Türkiye’nin güzel kadınlarına borçluyuz.
*
Demokrasi nöbeti filan, geçiniz kardeşim…
Demokrasiyi değil, dombırayı, Tayyip Erdoğan’ı korumak için sokaklara çıkıldığını hepimiz biliyoruz.
*
Biz bu demokrasi onurunu…
Bozguna uğrayan bademlerin Atatürk’e teslim oluşunu…
Akp’yle cemaat imam nikahlıyken, herkesin götünden korktuğu dönemde “iftira tankları”nın önüne dikilenlere borçluyuz!