Atatürk’ümün pırlantaları..
“Bir millet sanattan ve sanatkârdan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur.”
“Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki fennin gerektirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur.”
“Bir milletin sanat yeteneği güzel sanatlara verdiği değerle ölçülür.”
“Ankara’da bir Konservatuvar ve Temsil Akademisi kurulmakta olduğunu haber vermek, benim için bir hazdır. Güzel Sanatların her şubesi için Meclis’in göstereceği ilgi ve emek, milletin insani ve medeni hayatı ve çalışkanlık veriminin artması için çok etkilidir.”
“Güzel Sanatlarda muvaffak olmak, bütün inkılaplarda başarıya ulaşmak demektir. Güzel Sanatlarda muvaffak olamayan milletler ne yazık ki, medeniyet alanında yüksek insanlık sıfatıyla yer almaktan ilelebet mahrum kalacaklardır.”
“Uygarlık doruğunun merdiveni sanattır.”
“Güzel Sanatların hepsinde, ulus gençliğinin ne türlü ilerletilmesini istediğinizi bilirim. Bu yapılmaktadır. Ancak bunda en çabuk, en önde götürülmesi gerekli olan Türk musikisidir. Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir.”
Bunlar Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün sanatla ilgili konuşma sözlerinden yapılmış çok küçük bir derleme.. Kitaplar doldurabilirsiniz, tamamını yazmaya kalksanız.
Meclis açış konuşmasını (1934) sanat ve müzik üzerine yapmış bir lider o..
Sadece konuşmuş değil, yapmış da..
Musiki Muallim Mektebi, Cumhuriyet’in ilk kurumu.. Yıl 1924.. Cebeci’de kerpiç bir otel harabesi okula çevrilmiş. Hocaları, Ankara’ya taşınmış adını Cumhurbaşkanlığı Senfoni’ye çevirmiş, Müzika-i Hümayun sanatçıları..
Amaç, harap ve bitap Anadolu’nun yeniden inşa edilmesinin harcına sanatı katmak. Bu okuldan yetişen öğretmenler, yurdun dört bir yanına dağılıp oralarda hem öğretecek, hem yetenekleri keşfedecekler..
Sonra.. Sonra Musiki Muallim Mektebi, öğretmen yetiştirme görevini yeni kurulan Gazi Eğitim Enstitüsü’ne devredip, artık sanatçı yetiştirecek Ankara Devlet Konservatuarı’na dönüşüyor..
Sonrası.. Harika Çocuklar Yasası.. Devlet Tiyatrosu.. Devlet Operası.. Devlet Balesi.. Konservatuarların Anadolu’ya yayılması ve bu okullardan birbiri ardına, yarın hem kendi adını hem ülkesini dünyaya tanıtacak gençlerin birbiri ardına, yağmur gibi yağmaya başlamaları.. Bolşoy’dan, Scala’ya kapışılır olmaları..
Bunlardan üçünü, üç genci izledim, hafta sonunda ve hafta başında..
***
Dünyalar güzeli, Atatürk’ümün İstanbul’daki Oteli Pera’da, onun musiki dinlediği, dans ettiği balo salonunda ayda bir cumartesi sabahları verilen tiryakisi olduğum konserin konuğu bu defa genç piyanist Burçin Büke idi. Yeni çıkardığı albümü iki aydır arabamda takılı.. Dinleye dinleye ezberledim nerdeyse.. Rahmaninov’un ünlü 3 numaralı konçertosu ile açılıyor.. Ardından gelen İlhan Şeşen.. “Sensiz olmaz” adlı şarkısını söylerken, piyanoda Burçin.. Dede Efendi’nin muhteşem valsi, Gülnihal.. Garo Mafyan bestesi “Her yaşın ayrı bir güzelliği var.” Daha neler neler ve kendi bestesi Sarı Çocuk’la kapanış..
Bu defa canlı dinleyeceğim Burçin’i.. Tarihin içinde.. Atatürk’ü de orada hissederek.. Piyano bir metre önümde.. İmparator muyum ben?.
Harikalar yarattı Burçin.. Genelde plağından seçmeler.. Yani Dede Efendi böyle mi yorumlanır?. Hele bir Asturias çaldı, Albeniz’den.. Beni öldürmek için sanki.. Yeğenim Zeynep’le unutulmaz bir tatil sabahı yaşadık..
***
Pazartesi gecesi hedef Milli Reasürans.. Unutulmaz Meriç Soylu anısına düzenlenen bir “Parlayan Yıldızlar” konseri daha.. İş Sanat’ın emsalsiz Genel Sanat Yönetmeni iken çok ama çok genç yaşta kaybettik onu.. Harika bir babası var. “Meriç Soylu Ödülleri”ni kurdu, kızının adını ölümsüzleştirmek için.. Parlayan Yıldızlar, bu ödülün gencecik sanatçıları işte..
Önce Ezgi Sarıkçıoğlu geldi sahneye.. Sanırsınız, Milano’dan Moda haftasından çıkmış gelmiş.. Nasıl bir ince, uzun manken vücudu ve nasıl zarif, ama ışıl ışıl bir uzun siyah tuvalet.. Kemanı, Gülnare Şekinskaya eşliğinde çalmaya başlayınca, büyülendim asıl.. Beethoven çalıyor.. İlkbahar Konçertosu yazıyor programda.. Yazmasına gerek yok.. İlkbahar’ın, yeniden uyanan doğanın bütün sesleri var.. Dağlardan aşağı eriyen buzlarla akmaya başlayan ırmaklar.. Yeşeren yapraklarını rüzgara verip hışırdayan ağaçlar.. Cıvıl cıvıl kuşlar.. Hepsini duyuyor, gözlerinizi kapayın, görüyorsunuz.. Öyle yazmış Beethoven.. Ve nasıl muhteşem yorumluyor Ezgi.. Sahnede yayı çekerkenki duruşunu görseniz.. O an heykeltraş olmak, olabilmek geldi içimden.. O duruşun heykelini yapmak istedim.. Öylesi..
Ezgi Meriç’e ithaf ettiği enfes bir Rahmaninof ezgisi ile bitirdi programını ve bu defa gencecik, dünyalar şirini piyanist Başak Merev geldi sahneye.. Bach, Scriabin, Beethoven ve Chopin derken, bir Ahmet Adnan Saygun “Aksak Tartılar Üzerine Etüd’le bitirdi ki, harikaydı ikisi de.. Hem besteci, hem yorumcu..
***
Bu yıldızlar, genç Cumhuriyet’imin virtüöz değerleri olarak yarın dünya sahnelerine çıkacaklar ve ülkemin gururu olacaklar..
Teşekkürler, daha kuruluş günlerinde onlara bu yolu açan Atatürk’üm..
Binlerce teşekkür sana!.