Bizans Tarihi’nde yeni bir bilge: VII. Konstantin Porphyrogenitus
Üstat Radi Dikici, uzun süredir, uzmanı olduğı Bizans’ı anlatıyordu bize.. Bu hafta diziye ara veriyor. “Kapatıyor” demeye dilim varmıyor. Zira Bizans bitmez.. Yeri gelir gene yazar, sanırım. Şimdilik “Son” Bizans yazısını şu notla yollamış, Üstat!.
“I. Basil’le başlayan Bizans rönesansının en önemli mimarlarından VI. (Bilge) Leo ve onun kadar başarılı olan oğlu VII. Konstantin (Porphyrogenitus) ile bu seriye son veriyoruz. Umarım okurlarımız, Bizans entrikalarına şahit olmuşlardır ve bu dönemi beğenmişlerdir. Ayrıca bu topraklarda muhteşem bir medeniyet yaratan ve bize çok önemli ve değerli eserler bırakan Bizans, daha doğrusu Roma İmparatorluğu’na teşekkür etmeliyiz. Unutmamalıyız ki, Osmanlı İmparatorluğu ile Bizans 150 yıl iç içe yaşamışlar ve Osmanlı o medeniyetten oldukça etkilenmiştir. Kaldı ki, Bizans sarayı birçok padişaha eş vermiş ve ondan doğan çocuklar şu veya bu şekilde Osmanlıyı yönetmişlerdir. Açıkça ifade etmek isterim ki, Bizans’ı öğrenmeden Osmanlı tarihini gerçek anlamda anlamak mümkün değildir.
***
Tüm devlet gücünü elinde bulunan Patrik Mystikos, Makendonya Hanedanı’na son vermek istiyordu.. Trakya ordusu komutanı Konstantin Dukas’ı imparator yapmak gizlice Konstantinople’a çağırdı. Ona inanan Dukas kapıların sonuna kadar açılacağından emin olarak bir avuç adamı ile imparatorluk sarayına gelince büyük bir sürprizle karşılaştı.
İmparatoriçeye yapılan muameleyi asla hoş görmeyen ve Mystikos’un o sırada Trakya’da her yeri talan eden Bulgar Kralı Simoen ile haberleştiğini de öğrenen naipler kurulunun diğer bir üyesi olan İaonnes Eledas, Konstantin Dukas’ın karşısına dikildi. Çıkan çatışmada Konstantin Dukas ve oğlu öldürüldü. Mystikos ilk yenilgisini almış oldu. Ama bu sadece başlangıçtı.
Üstelik bir imparator gibi Bulgarlara karşı girdiği savaşı da kaybedince ona olan güven dibe vurdu.
Naipler kurulu Eladas başkanlığında bir darbe yaparak Mystikos’u görevden uzaklaştırdılar. Yine kaybetmişti. İmparatoriçe Zoe Karbonopsina sürüldüğü manastırdan tekrar alındı, ve oğlunun naibi olarak görev başına döndü.
İmparatoriçe ilk olarak Mystikos’u huzuruna çağırdı.
“Bana bak Mystikos, kocamın sana verdiği dersten bu yaşına rağmen hiçbir şey öğrenmemişsin. Utanmadın mı imparatoriçene yaptığın muameleden? Sen kimsin ve hangi sıfatla devleti yönetmeye kalktın? Üstelik bir sürü de hatalar işlemişsin. Bilmediğimi mi sanıyorsun? Söyle bakalım bir daha çıkmamak üzere seni hangi manastıra kapayayım?”
Tir tir titreyen Mystikos, “Majesteleri bu yaşımda ben böyle bir hayatı kaldıramam. Lütfen beni affedin.”
“Esasında biliyor musun, iktidar gücünü bir kez tadan kişi hep bunu özler. Kendimden bilirim. Ben en iyisi senin kelleni alsam daha iyi olacak.”
Mystikos kendini imparatoriçenin ayaklarına attı. “Majesteleri İncil üzerine yemin ederim ki, beni asla bir daha dini görevlerim dışında görmeyeceksiniz.” “Pekala önce İncil üzerine yemin et, sonra makamına dön. En küçük hata yaparsan söylediklerimin en kötüsünü uygularım.”
Bunu duyan Mystikos kulaklarına inanamadı.
Doğruldu. Yeminden sonra imparatoriçenin, “Defol git” anlamına gelen el işareti üzerine, huzurdan ayrıldı.
Peki bu sözünde duracak mıyd��?
İmparatoriçe, naip olarak artık ülkenin tek yöneticisi idi. Yanında iki yardımcısı vardı. Birincisi tüm kara ordularının komutanı Leo Phokas’tı ve imparatoriçenin gözdesiydi. Diğeri donanma komutanı Romanus Lekapenus’tu. Geçmişte Phokas ailesi Bizans’ta önemli ve başarılı komutanlar yetiştirmişti. Ancak o kabiliyet Leo Phokas’ta yoktu. Bulgara karşı girdiği her savaşı kaybetmesine rağmen, imparatoriçenin hep has adamı oldu. Bu konu giderek imparatoriçeye olan güveni çok sarstı.
Özellikle Leo Phokas’ın İmparator Konstantin’in hayatına kast etme ihtimali güçlenince, tüm yöneticilerin katıldığı bir toplantı sonunda 919 yılının başında yine bir saray darbesi ile İmparatoriçe Zoe bir daha dönmemek üzere tekrar manastıra kapatıldı.
Yeniden kurulan naipler kurulunda, eski tanıdık Mystikos da yer aldı. Yemininden dönmüştü, ama bu sefer saltanatı uzun sürmedi. Yine kaybedecekti. (925 yılında ölünce de devlet ondan ebediyen kurtuldu.)
Mart ayında donanması ile Konstantinople gelen Romanus Lekapenus naipler kurulunu feshetti, o sırada 15 yaşına gelmiş olan İmparator Konstantin’i kızı Helena ile evlendirdi. Helena ile Konstantin görür görmez birbirlerine aşık oldular. Bu imparatorun doğduğundan beri başına gelen en iyi ilk şeydi.
Konstantin kayınpederini müşterek imparator ilan edince, tüm yetki Romanus I Lekapenus’a geçti. Böylece artık Bizans tahtında esas itibariyle 24 yıl süreyle o hüküm sürdü.
Konstantin’in görevi ise sadece imparatorluk emirlerini ve senatodan gelen kanunları imzalamak ayrıca resmi törenlerde kayınpederinin yanında boy göstermekti. Birkaç yıl sonra bu görevleri de elinden alınınca o da kaldığı yerden eğitimine devam etmeye başladı. Hocaları dönemin en yetkin kişileriydi.
944 yılı geldiğinde kayınpeder Romanus, Noel arifesinde Konstantin’in yerine tahta geçmek isteyen öz oğulları tarafından tahtan indirilip Kınalıada’ya sürgüne gönderildi. Ancak İmparatoriçe Helena kocasından yana çıkarak kardeşlerini tutuklattı. Onları da Kınalıada’ya sürgün etti. Onları gören babaları Romanus, “Tanrım bu ne mutlu gün! Ne yazık ki, ben onları besledim, büyüttüm, ama onlar bana isyan ettiler,” dedi.
Böylece imparator olduktan 31 yıl sonra, yani 39 yaşında VII. Konstantin devletin tek yöneticisi haline geldi. Devleti 17 yıl süreyle başarıyla yönetmesi dışında, o artık iyi bir bilim adamı, yazar ve ressamdı.
Bizans Rönesansına çok önemli katkıda bulunan VII. Konstantin’in döneminde birçok bilimsel, tarihi ve edebi eser hazırlanıp yayınlandı. Eski tarihçilerin eserleri kopya edildi veya bazılarının özetleri hazırlandı. Böylece ilmi ve kültürel gelişme gerçekten de en üst noktalara çıktı.
Onun günümüze kadar intikal eden eserlerinden biri “Vita Basilii” dedesi I. Basil’in biyografisidir. Bu eser olmasaydı o dönemi o kadar iyi bilemeyecektik. Diğer bir eseri “Tarihten Alıntılar” (Excerpta Historica)’dır. Oğlu Romanus 14 yaşına geldiğinde, “Konstantin’den Romanus’a veya İmparatorluğun Yönetimi” (De Administrando I·mperio), eserini yazdı. Ayrıca Bizans sarayı ile ilgili “Seremoniler Kitabı (De Ceremoniis)” ve askeri bölgeler hakkında “Themalar Kitabı’nı da (De Thematibus) kaleme aldı..
VII. Konstantin, De Administrando İmperio kitabında oğluna öğütler verirken şöyle başladı:
“Bak sana bu kuralları veriyorum ki, geçmiş deneyler ve onlardan süzülmüş bilgiler ışığında en iyi öğütlerden ve kamu yararından ayrılmayasın. Önce Romalılara hangi ulusların faydası olabileceğini ya da zararı dokunabileceğini ve bunu hangi bakımdan yapabileceklerini, hangilerine boyun eğdirilebileceğini iyi öğrenmelisin…”
Bizans tarihini ve ondan sonra gelen imparatorları önemli şekilde etkileyen VII. Konstantin “Porphyrogenitus” 9 Kasım 959 Çarşamba günü öldü. Henüz 54 yaşındaydı. Makedonya Hanedanı ise 97 yıl daha hüküm sürmeye devam edecekti.
(Benim notum.. Üstat yazmamış ama ben merak ettim. Aradım. Siz de merak edersiniz, belki,.. Porphyrogenitus “Mor doğmuş demek. Mor Bizans’ta asaletin rengiydi. İmparatorun doğunca içine konduğu beşik mor mermer olduğu için halk ona bu lakabı taktı.. )