KUPALAR
Voleybol da yine çok yoğun bir ayı geride bıraktık. Bir tarafta lig tüm hızıyla sürerken, araya bayanların Teledünya Türkiye Kupası girdi. Mart’ın ilk günlerinde CEV de Fenerbahçe’nin ikinciliğinin ardından da Halkbank’ın CEV Kupası’ndaki şampiyonluğunu kutladık.
Bu güzel başarı voleybolumuzun 46 yıllık Avrupa serüveninde ki 7. birinciliği olarak tarihe geçti. Ayrıca ilk kez ayni kupada iki takımımızdan biri zirveye çıkarken, diğeri de ikinci oldu. Yine ilk defa CEV Kupasında şampiyonluğa uzandık (bayan ve erkek ekiplerimiz 6 kez final oynadılar ama ikincilikten öteye geçemedik).
Bu arada Şampiyonlar Ligi’nde de üst üste 3. kez kürsünün en üst basamağına çıkma hedefine çok yaklaştık. 2011 de Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom, 2012 de Fenerbahçe Universal bize bu mutluluğu yaşatmıştı. Şimdi sırada Vakıfbank- Galatasaray Daikin yarı final eşlenmesinden galip çıkacak ekibimizin elde ettiğimiz başarılarımızı bir adım ileriye götürmesini bekliyoruz (Siz bu yazıyı okurken belki de beklentilerimiz netleşmiş olacak. Umarım her şey istediğimiz gibi gelişsin ve kupa töreninde takımlarımızdan biri birincilik, diğeri de üçüncülük kürsüsünde bizleri selamlasınlar.
Teledünya Türkiye Kupası ve CEV’deki maçlarımızı ele almadan önce izninizle 2013’ün geride kalan iki ayı içinde aramızdan ayrılan 4 sevdiğimi burada anmak istiyorum.
Önce 1973 yılında Tuzla da yedek subay okulunda tanıştığım, 6 ay ayni yatakhaneyi paylaştığım, ayni masada yemek yediğim, askerlik bittikten sonra da arkadaşlığımızın sürdüğü, uzun bir sürede ayni gazetede (Cumhuriyet) çalıştığım dostum Toktamış Ateş’i kaybettik. Sonra yine çok değer verdiğim, onunla tanışmaktan onur duyduğum, sık sık voleybol konuşup tartıştığım değerli Ağabeyim Tekin Akmansoy’u yitirdik. Onu Teşvikiye Camiinden son yolculuğuna uğurladığımız günün akşamı bu kez eşim Selma’nın ağabey’i Okyay Mısırlıoğlu aramızdan ayrıldı. Ardından bir başka dostum, antrenör arkadaşım İsa Subaşı vefat etti. Üst üste sevdiklerimizi kaybetmenin üzüntüsünden başka elden bir şey gelmiyor. Onlara rahmet, geride kalanlara da sabır diliyorum. Bu arada bir de “Mola” istiyorum!
Klasikleşmiş “Hayat devam ediyor” cümlesiyle voleybolumuza dönersek, önceliği doğal olarak CEV Kupası’na vermemiz gerekiyor. Beklentilerimizden sadece biri gerçekleşti. Fenerbahçe, hiç umulmayan bir yenilgiyle ikinci olurken, Halkbank hedefi 12 den vurdu. Sarı- lacivertliler Polonya da iyi bir gününde olmamanın bedelini Fakro Muszyna’ya 2-3 yenilerek ödediler. Oysa servise karşı manşetlerde biraz dikkat (%29), hücumlarda biraz beceri (%39) İstanbul’daki rövanşı çok kolay hale getirecekti.
“Orada olmadı ama evimizde kazanır, ‘Altın set’ ile işi bitiririz” diyorduk. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Müthiş seyirci desteği Muszyna’yı değil bizi strese soktu. Ayrıca kapasitesi sınırlı olan, sadece takım oyunuyla sonuca gitmeye çalışan rakibimiz, yapmamız gerekenleri bize uyguladı. Etkili servis atıp oyun düzenlerini bozacaktık. Onlar yaptılar (servisten hiç sayı bulamadık. 7 sayı aldılar. Manşetler de %36’ya % 52 geride kaldık). 136 hücumun 50’sini sayıya çevirdik, %37. Rakibimiz 147 ataktan 65 sayı çıkardı, %44. Bu da hücum silahlarımız Kim- Seda’yı gerektiği gibi kullanamadığımızı gösteriyor. Koreli oyuncu 21 sayı üretmesine karşın servise karşı manşetler de aksadı. Ataklarda %38 de kaldı. Ayni şekilde pasör çaprazı olarak oyunun skor yükünü çekmesi gereken Seda da 5 sette ancak 12 sayı bulabildi. Paula’nın dağınıklığını ise gideremedik. Böyle maçlarda % 26 iyi manşet, % 15 hücum bir 4 numara oyuncusu için düşük bir performanstı. % 62’lik atak yüzdesiyle 10 sayı bulan ve bloktan 6 sayı çıkaran Berenika ayakta kalan tek oyuncuydu. Bu arada 3. setin ortalarında Merve’nin yerini alan libero Nihan’ın, servise karşı %70’lik iyi manşet yüzdesi, ayrıca defanstaki performansı da etkileyiciydi. Karşılaşmada rakipten tek üstün tarafımız 14-9’lük bloktu. Tabi ki bir final mücadelesinden galip çıkmak için bunlar yeterli değildi. Bu yüzden Muszyna’nın kupayı kaldırışını üzüntüyle seyrettik. Sonuçta final oynamakta önemli ama yenebileceğimiz bir takıma kaybetmek hayal kırıklığı yarattı. Oysa Şampiyonlar Ligi, Kıtalararası Dünya Kulüpler Şampiyonluğu ve CEV Kupalarını müzede yan yana izlemenin keyfini yaşamayı çok istemiştik.
Neyse ki bir gün sonra Halkbank, İtalya da pasör Hüseyin’in orta oyuncuları çok iyi kullanmasıyla (Resul 16, Emre 14 sayı) 3-1 kazandığı karşılaşmanın rövanşında da rakibine 3-2’lik üstünlük sağlayıp kürsünün en basamağında ki yerini aldı. Böylece mavi- beyazlılar 2007 de antrenör Salih Yergin ile yakaladığı CEV kupası üçüncülüğünü 6 yıl sonra havaya kaldırırken bir ilki de gerçekleştirmiş oldu.
Ankara da karşılaşma günü kürsünün en üst basamağına çıkmak için her şey hazırdı. Tribünleri dolduran binlerce seyirci önce Gülşen’in şarkılarıyla eğlendi. Takım sahaya çıktığında da coşku görülmeye değerdi. Ne var ki ilk set beklenildiği gibi geçmedi. İtalya’ dada maç böyle başlamıştı. Sonradan oyunun kontrolü elimize geçmiş, 3-1’lik galibiyet gelmişti. Yine öyle oldu. Sadece fark, mücadelenin 5. sete uzamasının getirdi heyecandı. Genel bakıldığında Halkbank çok iyi oynadı. Hüseyin arkadaşlarını çok iyi yönlendirdi. Bir pasörün final maçında 3’ü bloktan 10 sayı üretmesi gerçekten alkışlanacak bir başarı. Maçın en iyi oyuncusu seçilen Amerikalı Priddy’nin servise karşı 91’lik manşet oranı (iyi manşet yüzdesi 59) yakalaması çok önemliydi. Hücumlardan 11 sayı çıkardı. Tek eksiği servis ve bloktan sayı bulamamasıydı. CEV Kupasının en çok skorer oyuncusu Mısırlı Ahmed yine sahnedeydi (22 sayı). İki orta oyuncumuz Emre (12 sayı 4’ü bloktan), Resul (11 sayı, 3’ü bloktan, biri servisten) ilk maçtaki gibi galibiyette önemli rol oynadılar. Sonra dan Luis’in yerine oyuna girip çok iyi işler yapan Can ile (4 atak yaptı hepsi sayı oldu. Servise karşı %100’lük bir performans –iyi manşet yüzdesi 56) maçın en önemli kahramanlarından biri olan libero Nuri’yi (rakibin attığı 36 serviste hiç hata yapmadan %97 –iyi manşet yüzdesi 64) ayrı bir yere koymak gerekir. Bir maçta oyuncular böyle bir performansa ulaşabiliyorlarsa sonuçta mutlaka galibiyet gelir.
Görülmeye değer coşkuyla, hak edilmiş bir zafer, CEV de ilk kez kazanılan bir şampiyonluk. Bu başarı Halkbank’a fazlasıyla yakıştı.
CEV Kupası’nın biraz gölgesinde kalan Teledünya Kupası’ndan ve Vakıfbank’ın birinciliğinden biraz söz edelim. Bu sezon kupa benimde çok benimsedim 4’lü Final şeklinde (Aslında “Lig” inde, Play- Off sistemi yerine bu şekilde oynanmasından yanayım) Ankara da oynandı. Bakıldığında Acıbadem Bayanlar Voleybol Ligi’nin ilk 3 sırasını paylaşan ekiplerin mücadelesinin çok heyecan verici ve kaliteli geçmesini bekliyordum. Ama hayal kırıklığı yaşadığımı söylemeliyim. Hadi Karşıyaka’nın ikinci ligde olması, Galatasaray’ın güç olarak Vakıfbank ile Eczacıbaşı VitrA’nın bir adım gerisinde kalması, müsabakalarda 2+1 yabancı oyuncu kuralının geçerliliği nedeniyle takımların oyun kurgusunda aksaklıların ortaya çıkmasının biraz su götürür tarafı var. Ancak final karşılaşmasının ilk iki setinin farklı bitmesinin ötesinde sahada ki görüntü açıkçası herkesi şaşırttı. Bir tarafta tıkır tıkır işleyen bir düzen, diğer tarafta anlaşılması zor bir dağınıklık. Öyle ki ilk iki set bittiğinde servisten tek direk sayı bulamayan (Vakıfbank 5 sayı), bloktan sayı kazanamayan (Rakibi 8 blok), servise karşı % 34’e % 48, hücumda %35’e % 58 geride kalan bir Eczacıbaşı sahadaydı.
Halbuki karşılaşma öncesinde yabancı oyuncunun 2+1 olmasının turuncu- beyazlıların lehine olduğunu düşünüyordum. Çünkü Senna (üstelikte sezon başından bu yana bir faydası olduğu da söylenemez) ile Esra ligde sürekli değişerek oynadığı için bir sıkıntı olmayacaktı. Yani düzen değişmeyecekti. Asıl sorun Vakıfbank için vardı. Guidetti, Glinka- Christiane Fürst’ü tercih etse Brakocevic gibi bir hücum silahı dışarıda kalacaktı. Ayrıca servise karşı manşetlerde Glinka’yı biraz çizgiye yaklaştıracağı için Gözde- Gizem ikilisine geniş bir alanı kontrol etme zorluğu çıkacaktı. Fürst kenarda kalsa bu kez blokta sorun olacak, rakibin atakları kolay sayıya dönüşecek, üstelikte sezonu iyi geçiren Maja Poljak’ın etkisi daha da artacaktı. İtalyan antrenör Brakocevic- Fürst ikilisinde karar kıldığında Glinka’nın yerine Güldeniz oynayacaktı. Bu kez servise karşı manşet ve defansta sorun olamayacak ama hücumda sıkıntılar oluşabilecekti. Sonunda tercihini Güldeniz’in yer aldığı altıdan yana kullandı. Bu tercih fazlasıyla da tuttu. Güldeniz’in iyi manşet yüzdesi belki istenildiği gibi değildi, pasöre istediği gibi top gelmedi ancak orada Naz gibi deneyimli, bu tür topları smaçörlere iyi yönlendirebilen birinin olması işin rengini değiştirdi. Üstelikte Güldeniz hücumlarda blok autlarıyla, tekniğini konuşturduğu akıllı ataklarıyla kazandırdığı 8 sayıyla (Birde bloktan sayısı var. Toplam da 9) galibiyette önemli rol oynadı. Böylece Guidetti’nin tercihi fazlasıyla tutarken, Eczacıbaşı’nda 4 numarada görev yapan 3 oyuncu hücumda, Liubov (8), Esra (4), Senna (-) toplam 12 sayı üretebildiler. İlk iki set bu üçlü sadece (5) sayı alabildi.
3. sette bir ara 5 sayı geriye düşen (11-6) turuncu- beyazlılar 13-9 dan sonra kendine gelip bende varım diyebildi. Bu da sonunda hatırladığı etkili servislerin ortaya çıkması (Vakıf’ın iyi manşet yüzdesi 14’e düştü), blok yerleşiminin düzelmesi (4 sayı), hataların azalıp hücumlardan sayılar toplanmasıyla (ilk iki set toplamda 20, 3. Sette ise: 16 sayı), rakibini 14-14 de yakaladı. Bir ara 18-20 de öne geçti. 23-23 de yapılan hata seti bitirdi. Bu sayıda servis takımındayken antrenör Micelli önde olan Esra’yı çıkardı, fizik olarak daha yüksek olan Senna’yı blok yapsın, yada top dönerse atak dan sayı bulsun diye oyuna aldı. Doğru bir hamleydi. Vakıfbank öldüremedi. Çıkan topla öne geçme fırsatı yakalandı ama Senna hücumda sayıyı alamadı. Güldeniz ile sarı- siyahlılar avantajı ele geçirdiler: 24-23. İtalyan teknik direktör Senna- Esra değişikliğine gitmedi. Vakıfbank fırsatı kaçırmadı. Brakocevic servisi Senna’ya attı ve bu oyuncunun direk manşet hatasıyla da sette, maçta bitti. Micelli değişikliği yapsaydı oyun uzar mıydı? Tabi ki bilinmez. Ama en azından doğru bir adımla şans attırılabilirdi. Sonuçta kupa 15 yıl aradan sonra hak eden Vakıfbank’ın oldu.
Bu yazı “Manşet voleybolun sesi” dergisinden alınmıştır.