Bu gerginlik bitmeli.. Bit- me- li!..
Eğer bu gerginliği sona erdirmezsek, bu ülke öyle bir ekonomik krize düşer ki, kalanın artık kimseye faydası olmaz.. “Kimseye” dediklerim, siyasal partiler..
Yangına körükle giden ve gerginliği bir şekilde sürdürmekten, yaklaşan seçimden fayda uman siyasal tüm partiler.. İktidarı, muhalefeti, marjinali, hepsi..
Bakın.. Dolar her günü rekorla kapamağa başladı.. Durmadan yükseliyor..
Gezi olaylarının başından beri değer kaybı, yüzde 25.. Yani cebimizdeki dört liradan biri gitmiş bile..
Uzmanlar, “Dolarla hiç işi olmayanlar bile bu değer kaybından zarar görürler.
Dolardaki yüzde 25 kayıp, hayatı yüzde 100 pahalılandırır” diyorlar.
Haklılar.. Sadece ithal mallarının fiyatı artmaz.
Yerli mallar da fırlar. Çünkü bu ülkede enerji dolara bağlı. Fabrikalar enerji ile çalışır, mallar enerji ile taşınır..
Olaya seçim açısından bakalım..
Doların böyle asansöre binmesi ve hayat pahalılığı nasıl sonuç verir?.
1950’de CHP’ye seçimi kaybettiren 2 unsur vardı. Birisi geleneksel. Millet, İkinci Dünya Savaşı sırasında İsmet Paşa’nın aldığı önlemlerin çok sıkıntısını çekmişti.
Bu önlemler halka anlatılamadığı için de CHP’ye nefret doğmuştu. Bu sürdü gitti.
Bu millet hep ikiye bölündü seçimlerde…
Halkçılar ve karşı olanlar. Karşı olanlar, en güçlüde toplandılar. Demokrat Parti. Adalet Partisi.. Anavatan Partisi.. Şimdi de AKP..
İkincisi, dolarda yapılan devalülasyon.
Dolar 109 kuruştan 2.80’e çıkınca halka yansıyan ekonomik dar boğaz, DP’ye 1950’de seçim zaferini getirdi.
27 Mayıs’ı kolaylaştıran temel sebeplerin arasında, DP’nin yaptığı devalülasyonun olduğunu zamanı yaşayanlar bilir. 1960’ta dolar 2.80’den 9 liraya çıkınca çöken pahalılık, halk desteğini fena halde yaraladı.
AKP’ye iktidarı sunan koalisyon çöküntüsünün sebebi de, doların artık komikleşen ve altı sıfırlı rakamlara ulaşan yükselişi oldu.
Yani..
İktidar bilmeli ki, dolardaki artışın en büyük zararını iktidar partisi çekiyor bu ülkede tarih boyu. Doların artışında ekonomik sebep yok. Ben demiyorum.
Ekonomi uzmanları diyor. Doları arttıran siyasal gerginlik. O zaman iktidara düşen, süreci artık akılcı yönetmek ve gerginliği bitirecek önlemleri almak.. Hem siyasal, hem yürütme, hem yasama, hem de yargı alanlarında gerginlik artık bitmeli. Görevin en büyüğü de lidere, başbakana düşüyor.
Muhalefete gelince..
“Yolsuzluk” konusunu seçim kampanyası malzemesi yaptılar. 17 Aralık’tan beri “Kutu muhalefeti” yapıyorlar..
Bakın, bu ülkede 1957’den beri gazetecilik yapıyorum. Yolsuzluk yüzünden iktidardan düşene rastlamadım. Düşse Süleyman Demirel düşerdi.. Kardeşleri, yeğenleri, yakın çevresinde kaç kişi, hem de öyle derin, paralel falan değil, bal gibi bir yargıya gittiler.
Çoğu mahkum da oldu. Peki Süleyman Bey.. Muhtıralar, darbelerle yollandığı halde, girdiği her seçimi kazandı. Her defasında geri döndü. Sonunda Cumhurbaşkanı da oldu..
Yani..
Muhalefet, seçim öncesi başka şey yapmalı..
Kazanırsa yapacaklarını anlatmalı..
Saldırmayla bir yere varamazlar.. “Sen gelirsen efendi ne yapacaksın, bana onu söyle..”
Kılıçdaroğlu’ndan, ya da Bahçeli’den böyle bir şey duyan var mı?.
***
Filler dövüşürken çimenler ezilir hep. Ben 57 yıllık gazeteciyim. Ezilenin hep halk olduğunu gördüm..
Bu defa öyle olmasın artık!..
Bu gerginliği bitirin, ne yapıp yapıp..
Görev hepinizin!..