Biz nasıl bu ülkenin vatandaşıyız?..
Çocukluğum ve gençliğim müthiş bir siyasi mücadelenin içinde geçti.
Demokratlar ve Halkçılar diye ikiye bölünmüştü millet..
Demokratların liderleri Celal Bayar ile Adnan Menderes, Halkçıların lideri, İsmet İnönü.. Nasıl akıllara seza bir savaş vardı aralarında..
Hele çocukken sanırdım ki, bir araya gelseler, birbirlerini vururlar.. Öylesi..
Ama birbirlerine bu kadar zıt, bu kadar ters, hatta düşman diyebileceğiniz (Ki diyenler de vardı) insanlar, konu Dış Politika olunca, tek ses, tek vücut olurlardı. Hepsi ayni şeyi söylerlerdi. Dışa karşı öyle birlik olurdu, Düşman Kardeşler..
Çocuk aklım almazdı da, Babam anlatırdı.. “Doğrusu bu oğlum.. Biz bize iken ne yaparsak yapalım, dışa karşı, bir, beraber olduğumuzu her fırsatta göstermek zorundayız. Ancak o zaman güçlü, ancak o zaman saygın devlet oluruz..”
Demokratlar, Halkçılar savaşı 27 Mayıs’a kadar sürdü.. Ama bu süreç içinde bir dış konuda, anlaşmazlığa düştüklerini ne biz gördük, ne dünya..
***
Görüntüleri biliyorsunuz değil mi?. 41 Mısırlı Kıpti, o artık ezber bilinen somon renkli tulumlar içinde diz çökmüş. Başlarında siyah elbiseli, kar maskeli 41 IŞID’li.. Ellerinde birer bıçak.. O 41 Kıpti’yi koyun keser gibi kesiyor.
Keserken videoya çekiyor ve YouTube’a koyup dünyaya izletiyor.
Şimdi o 41 Kıpti’yi alın, yerlerine 38 Türk askerini koyun, somon tulumlar içinde, boyunlarının yanında kara adamların bıçaklarıyla ve öyle gözlerinizin önüne getirin, o sahneyi..
..Ve de sonuçlarını düşünün..
İçerde nasıl kıyamet kopar, bu kıyametin sonunda Türkiye nasıl bir savaşa, bir maceraya sürüklenmek zorunda kalır, daha kaç vatan evladını kaybederdik, o savaşı kazansak da..
***
Bugün, hala, Suriye Devleti kurulurken yapılmış anlaşmalar yerli yerinde duruyor. Anlaşma duruyor da, Suriye yerinde yok. Suriye’de devlet yok.. Işıd var.. İsyancı muhalifler var.. Herkes herkesle savaşıyor.
Zavallı Suriye halkı, kaçabildiği kadar kaçıyor. Milyonlarcası Türkiye’de..
Denizden kaçanlardan kaçı boğuldu bilinmez.
Şimdi böyle bir devlete güvenip, 38 Türk askerini, o devletin bir yerinde, korumasız kaderleriyle baş başa bırakmamız mümkün mü?.
Yapılan harekat, yapılması gereken harekattır.
38 Türk askerinin somon tulumlar içinde kesilip biçilmelerini ve Türkiye’nin çok daha büyük kayıplar vereceği bir savaşa sürüklenmesini önlemiştir.
Şimdi bunu kabul etmek çok mu zor, bir Türk vatandaşı için?.
Ama kıyamet kopuyor.. Neden?.
Haziranda seçimler var. Tüm partiler bu olaydan kendilerine pay çıkarmak peşindeler de ondan..
Nerde “Dış Politika, İç Politikaya alet edilmez” diyen ve bu ilkeyi sonuna dek uygulayan Celal Bayar ve İsmet İnönü, nerde bugünün, 38 Türk askerinin vahşice öldürülmesi, Türkiye’nin durduk yerde bir Suriye/ Işıd Savaşı felaketine sürüklenmesi pahasına, oy hesabı yapanlar..
Ortada, ne bir zafer vardır, ne bir hezimet. Başarı ile yürütülen bir zorunlu askeri harekat vardır. Hepsi bu!. Suriye, Suriye olunca da, 1923 Anlaşması’nın hükümleri de aynen geri gelecektir.
Ne, Washington’daki Amerikan askerlerinin İwo Jima’ya bayrak dikmeleri anıtının bire bir kopyası “Bayrak dikme” resimlerini medyaya dağıtmanın gereği vardır, ne de “Hezimet” kıyameti koparmanın..
Türkiye Cumhuriyeti, yapılması gerekeni, tereyağından kıl çeker gibi, başarıyla yapmıştır. Mesele bundan ibarettir. Ne var ki, bunu, böyle diyen tek kişi yok..
Çünkü mesele oy!..
Haziran yaklaştıkça, ben sandıktan uzaklaşıyorum.