Seneler evvel… İstanbul Üniversitesi’nde ders verirken, koridorda başı öne eğik, sıkıntılı halde dolaşan bi öğrencisini gördü.
Hayrola? Galiba ayrılıyoruz hocam… Niye? Harç yatıramadım, sınava giremiyorum. Kaç para lazım ki? Şu kadar lira… Çıkardı, verdi. O an, bi de karar verdi. İleride yeterli param olursa, bedava okul açacağım.
İleride… Çalıştı, didindi, yeterli parası oldu. Eşinin bilezikleri dahil, malı mülkü sattı, açtı o bedava okulu… Vakıf kurdu. Sonra? Topladı öğrencilerini, kura çekti, kazanan on öğrenci okulun sahibi oldu! Resmen tasdikli, tapuları mapuları verdi.
Para biriktirmez çünkü o.
İnsan biriktirir.
Ben de onun ömür kumbarasındaki kuruşlardan biriyim. Ve şimdi, gıdım gıdım biriktirdiği hayatının kâr payını dağıtıyor.
Yazdı, yönetti, sahneliyor:
1881…
Gala, 10 Kasım’da.
Müjdat Gezen Tiyatrosu’nda.
44 sanatçı rol alıyor.
Müzikler Zülfü Livaneli’nin.
Afişlerini Bedri Baykam hazırladı.
Fondaki seslendirme Rutkay Aziz’e ait.
Onlarca gönüllü danışman emek verdi.
Biri, Turgut Özakman.
Dekor, şaşırtıcı, lapa lapa kar yağıyor mesela, kağıt kırpıntısı değil, alenen tutuyor. Dolmabahçe Sarayı’nın görkemli avizesinden, Mustafa Kemal’in gençliğinde oturduğu Harbiye’deki tahta meyhane sandalyesine kadar… Bandırma vapuru yüzdürülüyor. Zübeyde Hanım’ın doğum anı’nda kucağına verilen bebek, canlıdan farksız, İngiltere’de hazırlatıldı. Saat dokuzu beş geçe’nin birebir balmumu heykelini ise, Profesör Yılmaz Büyükerşen yaptı.
(E bunları görünce, dayanamadım önerdim, Müjdat ağabey pek beğendi, salona her gelene gaz sıkacaklar!)
İşgalden devrimlere, efelerden türkülere, hiç duyulmamış, yaşanmış anekdotlardan oluşuyor. Sadece dün’ü değil, bugün’ü de anlatıyor. Duymadığımız ne olabilir ki derseniz, birini aktarayım isterseniz…
Bakırköy Belediyesi’nin yaptırdığı aile araştırmasında ortaya çıkıyor… Öğretmen, otistik çocuklara Atatürk’ü anlatıyor. Çocuklar dinliyor, evlerine gidiyor. Yedi yaşında bi öğrenci, o akşam, ertesi sabah asla su içmiyor, ağzına sürmüyor, ısrar ediyorlar, Atatürk diyor, gerisini izah edemiyor. Anne, çocuğunu okula götürüyor, vaziyeti anlatıyor. Anlaşılıyor ki, öbürleri de böyle… Meğer, öğretmen, Atatürk ölmedi, içimizde yaşıyor diyor, çocuklarımız da, Atatürk boğulmasın diye su içmiyor iyi mi… İnanın, yazarken bile nefesim kesiliyor. Öğretmen, çocukları tekrar topluyor, ağlaya ağlaya, Atatürk’ün çok iyi yüzme bildiğini, korkmalarına hiç gerek olmadığını anlatıyor, çocuklarımız ikna oluyor, tekrar su içmeye başlıyor.
Ya sponsor?
Yok.
İstenmediğinden değil, aksine, ihtiyaç olmasına rağmen, bulunamadığından… Atatürk’e hakaret yağdıran belgeseller için kuyruğa girenler, araziye uyuyor. Bunun üzerine Müjdat Gezen, Mustafa Kemal’in kurduğu İş Bankası’na gidiyor, 1881’i sahnelemek için kredi alıyor. Böylece, taksit taksit geri ödenecek ama, 1881’in sponsoru, bizzat Mustafa Kemal oluyor!